Her zamanki gibi bavul hazırlığını son akşama bırakan ve asla yetiştiremeyen Ece'nin evinde kamp beşlisi olmak üzere toplanmıştık.Az bir vaktimiz vardı,okul otobüsüne yetişmemiz gerekiyordu.
Ece'lerin,annesiyle birlikte yaşadıkları evinde farklı bir ambiyans vardı sanki.Çok büyük değildi,her geldiğimde içimin kıpır kıpır olmasını sağlayan bir enerji vardı.Beyaz koltuklardan oluşan genişçe bir salon ve köşede Ece'nin anneanesinden annesine kaldığını öğrendiğim kocaman antika bir vitrin yer alıyordu.Emek dolu olduğunu adeta bağıran detaylı işlemeler içeren koyu kahve renkli bu vitrini ilk gördüğüm andan itibaren her görüşümde aynı hayranlıkla süzüyordum.Ayrıca Ece gibi pasaklı bireyi barındıran bir evin beyazlarla süslü olup,bembeyaz kalması takdire şayandı.
Dördümüz Ece'nin odasındaydık.Sade,gereksiz eşya veya süsleme barındırmayan,beyaz ve gri tonlarının hakim olduğu bir odaydı.Odada bulunan tek çeşit aksesuar vardı;Çerçeveler içinde birsürü fotoğrafımız vardı.Duvarda,çalışma masasında,şifonyerde,her yerde biz vardık.Sanırım bu yüzden buraya bayılıyordum.
Ekin ve Kerem hariç hepimiz hâlâ bavulla uğraşıyorduk ve Ekin,Ece'nin gardrobunu iyice karıştırıp "Bu nereden giyiliyor?" ya da "Bu çok kısa,toka falan mı bu?" gibi sorularıyla Ece'yi adeta delirtmekle meşguldü.
Kerem ise Ece'nin annesiyle kurabiye yapıyordu ve biz de kafasına bir şey düşüp düşmediğini sorguluyorduk.Mutfağa girmek genelde benim ve Ekin'in işi olurdu.Kerem daha çok soğuk nevaleydi.Aile ortamlarına girmeyi pek tercih etmediğinden Ece'nin annesiyle böyle bir faaliyette bulunması bizi oldukça şaşırtsa da içten içe sevinmiştim onun adına.
Ayrıca en azından bir işe yarıyordu.Ekin bir süre bizi güldürse de sonunda hepimizi çileden çıkarmaya başlayınca mutfağa nihayet postalayabilmiştik.Ayşe abla,okulda yeterince uğraştığı Ekin'le mutfakta da elbette baş edebilirdi.Beyaz,ahşap kapının açılıp kapanma sesi geldiğinde bunu düşünüp gülümsemiştim.
Ayşe abla,okulumuzda Edebiyat öğretmeniydi ve kendisini bir öğretmenim olarak da çok severdim.Bir yıldır derslerine katılıyor olsam da,Ece'yle ortaokuldan süregelen bir arkadaşlığımız olduğu için annesini de uzun zamandır tanıyordum.Genç bir anne olduğu için yüzünde tek bir kırışıklık barındırmıyordu ve göz alıcı bir güzelliği vardı.Yüz hatları oldukça benzemesine rağmen Ece'ye tamamen tezat düşecek şekilde,koyu kızıl saçları ve yeşil gözlere sahipti.Ece annesinin güzelliğinden nasibini alan,sarışın ve mavi gözlü bir çıtırdı.
Antalya'ya kazak götürüp götürmememizden,diyet yapıp yapmamak gibi birbiriyle alakası olmayan konulardan saçma tartışmalarımız eşliğinde nihayet bavul hazırlığını tamamladığımızda Berk bizi okula bırakmak için evin önünde bekliyordu.Ekin ve kerem evdeki bavulları aldıktan sonra bir şekilde arabaya sıkıştık.
Buluşma noktasını merkezi bir yerde ayarlamak yerine ağustos ayının başında öğrencileri okula sürüklemek hangi gaddarın fikriydi bilmiyordum,fakat arabayla gelmiş olmamıza rağmen sıkışık geldiğimizden dolayı tabiri caizse sıcaktan pişmiştim.
Nihayet okula ulaştığımızda yanımızdaki bu üç erkek tarafından otobüse yollanmamıza pek itiraz etmeden otobüsün önündeki kalabalığa karıştık.
Onlar bavullarımızı otobüs bagajına yerleştirmeye uğraşırken Ayşe abla da bizden ayrılmasının hemen ardından görevi gereği öğretmen arkadaşlarının yanına geçmişti.
Otobüse binip kafamıza göre oturamıyorduk.Çünkü oluşabilecek anlaşmazlıkları önlemek amacıyla öğretmenler tarafından oturma planı oluşturulmuştu ve saat on iki olduğunda yoklamanın ardından öğrenciler yerlerine yerleştirilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağı
General FictionBen Eylül Kamondo Varlık içerisinde,sevgiye doyurularak büyütülen şımarık bir kız çocuğuyum.Sağlam dostluklarım;kendimden çok sevdiğim,aşık olduğum adam yanımdayken yetinmeyi bilmeden geri dönüşü olmayan hatalar yaptım.Sonuçları dayanılmaz olan bu h...