***
"Ya senin bana eziyetin mi var? Yarım saattir seni arıyorum, bir ortaya çıksan diyorum. Hayır yani istemiyorsan beni giderim, istenmemeye alışığım zaten. " gözlerimi devirerek merdivenlerdeki silüete döndüğümde üçüncü şaşkın suratla da karşılaştım. Ne yani bunlar hiç kendi kendilerine konuşmuyorlar mı? Yarım saattir anahtarı bulamamanın sonucunda azıcık huysuzlanmış olabilirim. Biz de insanız sonuçta. Karşımda duran çocuk -büyük ihtimalle komşu çocuğu- kendini toparlayıp bemin için çok önemli olan cümleyi kurdu.
"Anahtarı arıyorsan Ayla Teyze yedek anahtarı hep kapı süsünün arkasına asar. " dedikleri üzerine kaşlarımı çattım. Ne biçim teyzem var benim? Ne bileyim millet yedek anahtarı paspas altı, ayakkabı içi gibi yerlere koymaz mı? Sülalecek değişiğiz lan biz. En aptal gülümsemem yüzümde yerini alırken çocuğa kafamı sallayarak teşekkür ettim. Elini sallayarak merdivenlerden koşar adım inmeye başladı. Anahtarı yerinden alarak içeriye girdim. Hadi ama burasının tozlanmış olması gerekmiyor mu? Tabi ev teyzemin olunca bu imkansız gibi bir şey. Kadın parasına kıyar, temizlikçi tutar yine de evini pis bırakmaz. Çantamı kenara atıp ayakkabılarımı fırlatırcasına çıkardım. Son günlerde yaşadığım duygu fırtınası beni canavara dönüştürüyordu. Sahilde Baran'a davranış biçimim beni hala şaşırtıyordu. Çantamda getirdiğim abur cuburları çıkararak yemeye başladım. Kilo alma gibi bir derdim yoktu benim. O yüzden ne yediğimi hiç umursamazdım. Telefonumun sesiyle etrafın sükuneti bozuldu. Korkumdan sıçradıktan sonra sesli bir küfür savurup telefondaki kayıtlı olmayan kişiye telefonu açtım.
"Efendim? " her ne kadar nazik olmaktan nefret etsemde sanki nefes almam kadar gerekliymiş gibi hep böyle davranıyordum.
"Ezgi? Benim Kıvanç... Şey nerdesin? " sesinden ve konuşmasından gariplik sezsemde aldırmadım.
"Teyzemlerin eski evindeyim. Noldu?"
"Yok bir şey sadece merak ettim. Neyse benim şu anda işim var. Sonra görüşürüz. " telefondan gelen kapandığına dair sesle dudağımı ısırdım. Fazla garipti, hadi amaa Kıvanç'tan bahsediyoruz o böyle bir çocuk değil ki.. Hem kafamı dağıtmak adına hem de günün yorgunluğunu atmak adına bir duş almam gerektiğine kanaat getirdim. Ayağa kalkıp yavaş adımlarla banyoya ilerledim.
Duşumu aldıktan sonra, suyun verdiği mayışmayla başımdaki havluyla koltuğa attım kendimi. Tam karşımda duran televizyonun siyah ekranı içimi kararttığı için açmaya karar verdim. Aniden çalan zil sesiyle son derece şaşırdım ve davetsiz misafirlerden nefret ederdim. Penguen yürüyüşümle kapıya ulaştıktan sonra kapıyı açtım. Ve hayır, tabi ki de kapıyı açtığımda duvara yaslanmış, dudağını dişleyen baygın bakışlarıyla son derecede çekici duran bir Baran beklemiyordum. Tek kaşımı kaldırarak ona bakarken, beni kenara ittirip içeri girdi demek yanlış olur resmen daldı.
" Seni pislik.. Haneme tecavüzden polisi aramamı istemiyorsan dışarı. " evin içinde dolaşan gözlerini dediklerimle bana çevirdi.
"Seninle tanıştığımdan beri düşündüğüm tek şey ne biliyor musun? Kamera şakası olup olmaman. " itiraf etmeliyim söylediği söz çok gıcıkçaydı. Tüm damarlarım sinirle dolup taşarken kapıyı sertçe kapattım. Ve sert ve sesli adımlarla hemen arkasından ben de salona geçtim.
"Sen benim nerde kaldığımı kimden öğrendin? " bana dönüp gülümsedi.
"Kuşlar söyledi. "
"Hmm " diye bir ses çıkardıktan sonra kahkahasını duydum.
"Sen cidden çok safsın. Beynin olduğuna emin misin? " bir anlık dalgınlıkla kuşların söyleyebileceğine inandığım için, sesli bir küfür savurdum.
"Ne var, dalmış olamaz mıyım? Hem evime geliyorsun hem de bana hakaret ediyorsun. Ya gitsene sen " başını yüzsüzce hayır anlamında salladı. Derin bir nefes alıp, birazdan diyeceğim ağır cümleler için cesaret topladım.
"Bak belki dediklerim seni sinirlendirecek ama saygı duymanı istiyorum. " tek kaşını devam et dercesine kaldırdıktan sonra sözcüklerin ağzımdan dökülmesine izin verdim. " Bak sen uyuşturucu kullanıyorsun, kuzenimi dövdüm. Sen kötü bir çocuksun, ve hayat hikayelerdeki gibi değil; senden uzak durmam gerek.. " gözlerindeki hüznü görünce son derece pişman oldum. Sanki... Sanki annesini kaybetmiş küçük bir çocuğun acizliği vardı gözlerinde...
"Ben kötü birisi değilim ki.. " derin bir nefes aldım, ileride pişman olmamak için...
"Baran iyi birisi değilsin, söyler misin hangi iyi insan uyuşturucu kullanıyor? " gözleri karardı. Ve sinirli bir şekilde ağzından cümlelerin dökülmesine izin verdi.
"Benim yaşadıklarımı bilmeden beni yargılayamazsın. " yutkundum. Gözlerinden biraz korkmuş olabilirdim.
"Ne yaşamış olabilirsin ki? " alayla sorduğum soru üzerine kahkaha attı.
"Ben de bilmiyorum ki.. " benimle dalga geçip gelmediğini anlamak için yüzüne yaklaştım. Dalga geçtiği kanaatine vardıktan sonra sinirle konuşmaya başladım.
"Dalga mı geçiyorsun sen benle? Nasıl bilmiyorsun. " sinirle ayağa kalkınca refleks olarak ben de kalktım.
"On sekiz yaşındayım ve hayatımın ilk 11 yılına dair hiç birşey hatırlamıyorum. Sadece boşluk..." gözü yerdeki kahverengi parkelerdeydi. Gözlerini sımsıkı yumdu ve açtığında devam etti. " Bu nasıl bir duygu bilir misin? Geçmişine dair hiç bir şey hatırlamamak.. Beni yetimhaneden evlat edinen üvey babam son derece zengin olmasına rağmen, son derece de sadist. Uyuşturucuya ve daha bir çok şeye beni o başlattı kendim istemedim, zorladı. Ben zorla kötü oldum, istemedim. " derin bir nefes aldı gözleri sulanmıştı. Kalbimde derin bir sızı hissettim. " Ama hala içimde bir yerlerde iyi bir çocuk var.! Anladın mı beni!? " bağırmasıyla bir adım geriledim. Başımı hızlı bir şekilde olumlu anlamda sağlarken benim de gözlerim sulanmıştı. Yaşadıklarını tam olarak anlatmasa da çok kötü şeyler yaşadığı belliydi. Koltuğa aniden oturmasının ardından ben de oturdum.
Hani bazı durumlarda kelimelerin hiç biri sizin durumunuza yardımcı olacak şekilde sıralanamaz ya; işte şu an ben de tam olarak bu durumdayım. Hem ne diyeceğimi kestiremiyordum hem de onu nasıl teselli edebileceğimi... Kaç dakika böyle durduk bilmiyorum, sanki zaman durmuş gibiydi. Ben ona bakıyordum, o ise yere... Sessizlik beni çok huzursuz etse de susmayı tercih ediyordum. Artık daha fazla dayanamayacağımı farkettiğimde ayağa kalktım ve kafasının iki yanında olan ellerini tutup onu da kaldırdım. Tam özür dilemek için konuşacaktım ki onun konuşması yüzünden tüm sözlerimi yutmak zorunda kaldım.
"Şimdi sen bana kötü bir çocuksun diyorsun ya; yanılıyorsun. Aslında sen benden daha kötüsün. " bana daha da yaklaşıp dibimde durdu. Elini kalbime koyup heyecandan ölmemi sağladıktan sonra konuşmaya devam etti. "Ne derler bilirsin; İyi kızlar henüz yakalanmamış kötü kızlardır. " dedikten sonra elini kalbimden çekerken aniden bacaklarımın bağı çözüldü. Ne olduğunu anlayamazken dengemi sağlayamayıp arkamdaki cam sehpaya sertçe oturdum. Sehpa aniden oluşan basınçla kırılırken Baran'ın bağırışıyla beraber büyük bir güçle çekildim. Bileğimdeki acı yüzünden gözlerimi bileğime çevirince gördüğüm kanla kusmak istedim. Kulaklarım uğuldamaya başladığında daha fazla direnmeyip beni bekleyen karanlığa teslim oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İŞARET [DÜZENLENİYOR..]
Teen Fiction"Bir işaret istiyorum şu hayattan.. " gözyaşlarım arasında gülümsedim. "Ne işareti? " meraklı bir şekilde elalarını açtı. "Artık gülümseyeceğime dair bir işaret... " burukça gülümseme sırası ondaydı. "Belki de işaretin çok yakınındadır.. "