xvıı

3.2K 275 707
                                    

Demir adaçayı tütsüsünü üzerimde gezdirirken iç çekti. "Boranın sana değer verdiğine emin misin Arın? Bana değer vermekten ziyade seni kullanıyormuş gibi geliyor." 

"Beni kullanmıyor. Sadece..."

"Sadece ne? Sen de bunun farkındasın. Kendini kandırmayı bırak."

İç çektim. Demiri arayıp buluşmak istediğimi söylemiştim ve onlara geldiğimden beri hiç susmadan en son görüşmemizden beri olan her şeyi anlatmıştım. Dedemin Akar olabileceğiyle alakalı düşüncelerimi, Borayla aramızda geçen her şeyi... Onun tepkisi pek iyi değildi tabii. Boranın yaptığını doğru bulmuyordu ve beni kullanıyor olduğunu savunuyordu.

Öyle değildi. Biliyordum, nereden bildiğimi bilmesem de Boranın beni kullanmadığını biliyordum. Yine içimdeki bu his beni bir sonuca ulaştırmıyordu ya da kafamdaki karmaşık düşünceleri çözmüyordu.

"Arın, böyle devam edemezsin." Elindeki tütsüyü tütsülüğe bırakıp yanaklarımı avuçlarının içine aldı ve gözlerime baktı. "Kabullenmenin zor olduğunun farkındayım. Ruhunun yarısı onda aynı zamanda kalbini de ona vermişsin. Bu mantıklı düşünmeni engelliyor küçüğüm. Kalbin çok kırılacak. Hele bir de ona alışırsan... Şu an bile en ufak yorumuna karşı parçalanmıyor musun?"

Parçalanıyordum, haklıydı. Bana karşı yaptığı her olumsuz yorum geçiştirsem ve umursamasam bile içimde bir yerlerde yer ediniyor ve ve beni yaralıyordu.

"Bir kaç sene sonrasını düşün. Şimdiyi düşünmek istemeyip sadece akışına bırakmak istediğinin farkındayım. Fakat seneler sonrası? Önümüzdeki yıl ya Bora gönlünü güzel ve alımlı bir kadına bırakırsa? Ya gerçekten aşık olursa? Senin canının acıyacağını bile bile onunla görüştüğünde, onun dudaklarını öptüğünde, şu ana kadar sana hiç bakmadığı kadar büyük bir sevgiyle ona baktığında... " Elini kalbimin üzerine koydu. "Burası daha çok acımaz mı? Seni kendine iyice bağlayıp bırakmak istediğinde canın daha çok acımaz mı?"

Acırdı. Bunları sadece duymak bile gözlerimdeki çeşmenin açılıp yanaklarımı sulamasına izin vermeye yetiyorken gerçekten yaşandığında ne kadar üzülürdüm tahmin dahi edemiyordum. Bora yapar mıydı böyle bir şey? Beni sevmiyordu. Beni gerçekten sevmiyordu sadece kendini benimle olmaya zorluyordu.                                                                                                                               Ağırdı... Benim için gözümün önünde olan ama asla kabullenemediğim gerçekleri duymak çok ağırdı.

Gözlerimi Demir'e çevirdim. O burada durup Boranın aksine bana destek oluyordu. İçinden geldiği için değil, ileride mutlu olabilmem için kırıcı sözler söylüyordu. Daha çok üzülmemem için... Ama o bir Maverdi ve Boranın anlattıklarına göre acımasız ve kindar olması gerekirdi. Yarı Akar olmam bile benden nefret etmesi için geçerli bir sebep olmalıydı. Demir, Boranın anlattığı kötücül şeylerin tersiydi ve Bora kindarlığı yüzünden herkese karşı ön yargılı biriydi.

"Allektra...*" diye mırıldandı Demir gözümdeki yaşı silerken. Bunun ne olduğunu sorgulamadım.

"Arın... Susma lütfen. Konuş ki ne düşündüğünü bileyim. Bunların sana ağır geldiğinin farkındayım."

"Ne diyebilirim ki." Diye mırıldandım çatallaşmış sesimle. "Her ne olursa olsun Bora benim ruh eşim. Ondan ayrılamam."

Ayrılabilirdik. Yine de ben Bora değildim. Sırf kendi mutluluğum için ondan güçlerini çalamazdım. Onu güçsüz bırakamazdım.

Ama ben de iyiyi hak etmiyor muydum? Mutlu olmayı, gülümsemeyi, değerli biriymiş gibi hissetmeyi. Sürekli o ve onun ezici baskısı altında ezilemezdim ya. Ben özel değil miydim? Ya da güzel? Tüm olduklarımla, benliğimle beni sevecek birisi çıkmaz mıydı karşıma? Beni sevebilecek, benim ona sevebileceğim?

Vanilya~BxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin