Vega.

5K 302 452
                                    



Bölüm parçası: The Away Days- Layers.

Geçmişe dair en çok neyi özlüyorsunuz?

Bölüm sonundaki açıklamada buluşalım, keyifli okumalar dilerim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm sonundaki açıklamada buluşalım, keyifli okumalar dilerim.

*

Bazı haziranları hiç unutmadım.

Sonra, bir nehir gibi akan dünyanın akıntısına tersten kapıldım.

Kelimelerin üzerini çiziyorum. Ne hissettiğimi karmakarışık bir şekilde ifade etmek beni yoruyor fakat yazdığım cümleleri okuduğumda ne hissettiğimi görmek, beni yormaktan çok bana ıstırap veriyor. Belki de beni öfkelendiriyor. Hislerime tutulan aynayı sevmiyorum. O aynayı kırmak ister gibi, kelimelerin üzerini bir kere daha çiziyorum ama kalem yine hareket ediyor. Yazmamak için direniyorum. Kalemi deftere bastırıyorum, aralık camdan süzülen haziran rüzgarının uçuşturduğu perde, masanın üzerindeki kalemlerin üstünde ileri geri hareket ediyor.

Sadece birkaç saniye içinde kalemler devriliyor.

İçimde döndürüp durduğum o monolog o anda anlam kazanıyor ve hayatımdaki her şeyin de bir anda nasıl böyle tepetaklak olduğunu düşünüyorum. Bir rüzgar esiyor ve tıpkı renkli kalemler gibi devriliyorum. Kalemler masanın üzerine, ben de hayatımın üzerine. Belki de tam tersi; hayatım benim üzerime devriliyor.

Rüzgar, saçlarıma dolanan gümüş bir tarak gibi tenimde gezindiğinde ürpererek üzerimdeki ince hırkaya sarınıyorum. Dağın esintisi haziranda bile ürpertiyor. Derin bir nefes almayı deniyorum, bu nefes hayatımın sonuna dek bana yetsin istiyorum. Hayatımın sonuna dek diye bahsettiğim şey, birkaç dakikadan ibaret olsun, diyorum. Buna nasıl katlanacağımı bilmiyorum. Bir süre, ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre, orada öylece oturuyorum. Camdan dışarı bakıyorum ve kendime hayatın kısaldığından bahsediyorum. Her şey uçar. Zaman bile.

Cırcır böceklerinin sesi tekrar başladığında, telefonum çalıyor. Önce açmamayı düşünüyorum ama bir şekilde kendimi telefonu açarken buluyorum. Sanki bu telefonu açmazsam, telefonun ucundaki her neyse ondan kaçarsam, büyük bir suç işlemişim gibi hissedeceğimi biliyorum ve bu suçluluğu bana armağan edenin kim olduğunu dün gibi hatırlıyorum.

Telefonu açtığımda ağlayan sesi karşılıyor beni. Daha önce bu konuşmayı yaptığımızı biliyorum, aynı şeyleri söyleyeceğiz birbirimize. Açtığımı fark ettiğinde derin bir nefes alıyor. "Orada olmak zorundasın." diyor. "Bunu ona borçlusun."

Defalarca aynı şeyi düşündüğümü ona söylemiyorum. Sabahtan beri cenaze için seçtiğim elbiseyi dolaba binlerce defa koyduğumu ve sonra tekrar çıkardığımı söylemiyorum. Bir cenaze elbisesinin nasıl olması gerektiğini bile bilmiyorum. Siyah ve gösterişsiz bir şey. Herhangi bir elbise yeterli mi yoksa önemli olan tek şey orada bulunmamız mı? Kaybettiğimiz kişinin kim olduğunun hiçbir önemi olmuyor. Herkes öldükten sonra bir cenazede toplanıyor, olan sadece bu.

GÜNEŞİ KAÇIRANLARIN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin