Capella.

1.2K 131 99
                                    

Bölüm parçası: Alicks- Help me Out

Nobody - Mitski (slowed + reverb)

Zamanı nerede durdurmak istediniz?

*

Yemeğin üstünden geçen dördüncü günde Damla hepimizin olduğu ortak bir grup kuruyor ve Yusuf'un eşyalarını toplamak, bir araya gelmek için herkesi akşam davet ediyor. Birilerinin gelmeme ihtimaline karşılık ise buna ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Mesajı okuduğumda aklımdan ilk geçen şey gitmemek için bir bahane türetmek oluyor çünkü biliyorum ki gittiğimde yine hissedeceğim şey aynı olacaktı. Evin içine girdiğimde oradaki başka zamanları düşünecek, burada olsaydı nasıl olurdu diye hayal edecek ve sonra bazı hayallerin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini düşünecektim. Biliyordum ki bu herkes tarafından kanatılmaya müsait bir yaraydı. Üstü kapanmazdı, saklanmazdı, dikilmezdi. Biri gelip o yaraya iğne batırsa yokmuş gibi davranamazdınız. Bu yaranın dış dünyaya açık olduğunu biliyordum; işte bu yüzden kendimi dış dünyadan koparmak istiyordum. Her ne kadar bu mantıklı bir fikirmiş gibi gelse de akşam geleceğime dair bir mesaj yazıyorum ve akşamı atlattıktan sonra kaç kadeh şarap içeceğimi hesap etmeye çalışıyorum.

O esnada annemin topuklu ayakkabılarının sesi merdivenlerden çınlamaya başlıyor ve ağır, kadınsı parfümünün kokusu o yüzünü göstermeden kendisini gösteriyor. Küçükken, bu parfüm kokusunun konuştuğunu düşünürdüm. İnsanları korkutan ya da anneme saygı duymalarına sebep olan bir yanı varmış gibi gelirdi. Belki de bunun sebebi beni o yurttan aldığı ilk gün onunla ilgili fark ettiğim ilk şeyin bu koku olmasıydı. Üzerinde krem rengi bir takımla gelmişti, deri çantasını elinde tutarken yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Birinin beni evlat edinmesine oldukça şaşırdığımı hatırlıyordum. Yaşım pek küçük sayılmazdı. En az on üç yaşında vardım ama o beni seçmişti. Şanslı olandım. Kendimi böyle tanımladım. Şanslı olan. Kurtarılan. Yurttan önce kötü bir hayatım yoktu. Ya da düzeltiyordum: yurttan önceki hayatımın bir kısmı kötü olarak adlandırılmazdı fakat bazen, kurtarılana kadar kurtarılmanız gerektiğinin de farkında olmazdınız.

Eskileri düşünmek, zihnimdeki karmaşa ağacını sallandırıp birkaç düşünceyi yere düşürdüğünde; düşüncelerin sert tokatlarından son anda kurtularak kenara çekiliyor ve derin bir nefes alıyorum.

"Düşünceli görünüyorsun." diyor tam o esnada, mutfağa girdiğinde. Bu sefer bordo bir takım giyiyor ve elindeki deri çantanın rengi beyaz. Üzerine pahalı bir markanın amblemi var, gösterişten ne kadar hoşlandığı düşünülürse amblemin küçük olduğunu bile düşünüyorum. Çantayı masanın üzerine bırakıp dolaba yöneliyor.

"Bu sıra kendime fazlaca maruz kalıyorum." diyorum. "Düşünmekten başka bir şey yapamıyorum."

Başını iki yana sallarken bana uyarıcı bir bakış atıyor. "Kendine çok yükleniyorsun. Kendine ne kadar çok şey hissetme hakkı tanırsan o kadar çabuk tükenirsin, Yade."

Hislere izin vermek gibi bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Hisler, ellerinde küçük aletler tutan ve kapıyı zorlayan hırsızlardır. Sizi hep uykuda yakalar, bazen kendi evinizde sizi misafir yapar. Yine de söylediği şeyi reddetmek yerine sadece başımı sallayarak onu onaylıyorum ardından konuyu değiştirmeye çalışıyorum. "İşler yoğun, ha?"

Masanın üstündeki kavanozdan bir kurabiye alıyor. Eskiden beri değişmeyen bir gelenek bu. Mutfak masasında her daim taze kurabiye bulunur.

GÜNEŞİ KAÇIRANLARIN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin