II

12 0 0
                                    

"Domaaates biiibeeer patlıcaaaan dırıt dıt dırı dırırııım... Bir anda bütün dünyam karardı..."

Bir yandan Barış Manço'nun şarkısını mırıldanırken bir yandan da yemek yapıyordum. Ellerimi önlüğüme sildim, salatayı da yaparsam işim bitmiş gibiydi.

Sadece yemeyi sevenlerden değildim, yemek yapmasını da bir sanat olarak görürdüm. Eh, fena da değildim doğrusu. Babam her yemeğimi çok beğendiğini söyler, iştahla yerdi de. Ancak ben yine yalan mı söylüyor yoksa abartıyor mu diye anlamadığımdan emin de olamıyordum güzel yemek yaptığımdan. Gerçi ne yalan söyleyeyim, ben de çok beğeniyordum yemeklerimi.

Durun, kendimi övme faslım henüz bitmedi.

Artık resmi olarak üniversiteliydim de. Sınav sürecimi başarıyla atlatmamın ardından kayıt işlemlerimi de gerçekleştirmiştim. Şu an için her şey sorunsuz ilerliyordu ancak geriye yapılacak bir başka işim daha vardı. Aslında yapılacak bir iş demeyelim de, yapılmayacak, yapmamam gereken bir iş kaldı. Evet, daha doğru.

Daha fazla yalan dolan istemiyordum hayatımda. Edineceğim yeni arkadaşlarıma hatta belki de sevgililerime karşı dürüst olacaktım. Daha önce denemiştim, bir yalan bin yalanı doğruyordu ve ben bir noktadan sonra kime hangi yalanı, neyi doğru söylediğimi bile unutuyordum. Bu şekilde az dost da kaybetmemiştim, bir arkadaş edinme adına olan tüm deneyimlerim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Her seferinde de hayal kırıklığına uğramak beni çok yorduğu için de babamın mükemmel tavsiyesine uymak zorunda kalmıştım: Bizim dostumuz olamaz kızım. Asla arkadaş edinme.

Tüm sebzeleri yıkadıktan sonra domatesi soymak için elime aldım. İşte babam için her şey bu kadar basitti. Tüm okul yaşamım boyunca dışlanan ve yalancı olarak görülen bir kızdım ben.

Tüm bu kötü anılarımı unutmak istercesine kafamı sallarken koridordaki ayna ile göz göze geldim. Kaşlarım çatılmıştı ancak bu ela gözlerde bu sefer kararlı bir ifade görüyordum. Yapmam gereken çok basitti, geçimimizi normal yollardan sağlamamız için babamla kendimize legal bir iş bulmamız gerekiyordu. Salatalıklar da doğranmıştı, geri kalanları da salataya eklemek için harekete geçtiğimde babamı çağırmam gerektiği aklıma gelmişti. Birisinin de sofrayı kurması gerekiyordu değil mi?

.........

Çorbayı kaselere koyarken babama yan gözle baktım, keyfi yerinde gibi görünüyordu. Sofrayı kurarken şarkılar söylemiş, benimle şakaşlaşmış ve kahkahalar atmıştı. Endişelenmeli miydim bilmiyorum. Genelde çok para kazandığında ya da ona çok para kazandıracak muhteşem bir planı olduğunda bu kadar halinden memnun gözükürdü. Evet, bütün yollar paraya çıkıyordu biliyorum. Ancak paramızın artık suyunu çekme kıvamında olduğunu varsayarsam, bu beni diğer seçeneğe götürüyordu. Kafasında hangi oyunların döndüğünü henüz bilmiyordum ancak tek bildiğim şey endişelenmem gerektiğiydi.

"Jülide kızım yeni bi meselemiz var." Babamın ağzından çıkan cümleyle beraber omuzlarım düştü. Bu bizim yeni oyunumuza başlamadan önce kurduğumuz bir çeşit parola cümlesiydi. Mesele elbette ki bir para meselesiydi; kişiler, mekanlar ve yalanlar değişip duruyordu sadece. Babam sonra aklındaki planı anlatırdı ben ise uygulardım. Ama artık yapmayacaktım, kendime bir söz vermiştim.

"Bu adamın dosyası al bak." diyerek yan taraftan aldığı siyah bir dosyayı sofranın üstüne koydu. Eliyle dosyayı okumam için bana doğru iteledi. Bu dosyayı daha önce neden fark etmemiştim ben?

Benden dosyayı açmak adına herhangi bir hareket göremeyince uzanıp kendi açtı. Her zaman olduğu gibi dosyayı titizlikle oluşturmuş, en ince ayrıntısına kadar tüm bilgileri toplamıştı. Bir sürü fotoğraf, ki aralarında gizlice çekilmiş olduğu belli olan birkaç tane de vardı, bir sürü gazete haberi, birinin mal varlığını gösteren kendi hazırladığı bir rapor...

Para MeselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin