Beyaz sayfayayı siyah düşleri ile kirleteceği sıra duyduğu zil sesi kalemi temiz sayfadan uzaklaştırmasına sebep olmuştu. Zorlukla ayağa kalkmış, omuzlarından düşmemesi için sıkıca tutunduğu yorganıyla kapıya ilerlemişti. Kapıyı açar açmaz Jaehyun sıkıca sarılmıştı kendisine. Uzun süreli ve fazla samimi bir arkadaşlıkları yoktu ama Jae anlayabiliyordu onu, hissediyordu. Yuta'nın da bunlardan şikayetçi olduğu söylenemezdi ya, ne zaman sarılsalar onu Sicheng'i olarak hayal ediyordu ve bunun ona fazlasıyla yararı dokunuyordu. Etrafında gerçekleşen en küçük hareketliliğe bile Sicheng'ini katıyordu, bu her şeyi daha çekilebilir hâle getiriyordu. Kızarık gözlerini saklamaya çalışmamıştı, belki gerçek birisine duygularından bahsederse daha iyi olacaktı. Sarılmaları yeniden çalan telefon ile bölünmüştü. Yuta odasına yönelirken Jaehyun'da Yuta'nın tarif ettiği mutfağa girmişti. Yuta, omuzlarından düşürmemeye özen gösterdiği yorganını sürükleye sürükleye odasına girmiş, kenardaki telefonu almıştı parmaklarının arasına. Arayan annesiydi ve bu fazlaca şaşırtıcıydı. Fazla önemli konular olmadığı sürece arayıp sormazlardı birbirlerini. Kore'ye geldiğinden beri, neredeyse beş yıl oluyordu, toplasak on kez konuşmuş diyemezdik. İçindeki merak duygusunu bastıramamış, sesinin çatlayacağını bile bile açmıştı telefonu. Annesinin otoriter sesini duymasının ardından bir şey demeye kalmadan telefon yüzüne kapatılmıştı. Babasının bir hastalığa yakalandığını, en uzun bir ay içerisinde Japonya'ya gelmesini söylemiş, bilet parasını halledeceğini de eklemişti. Yuta'ya hiçbir zaman fikrini sormadıkları gibi şimdi de sormamışlardı. O iğrenç anıların içerisine girmek istemiyordu yeniden, Sicheng'i ile olan iyi-kötü tüm anıları yetiyordu ona. Bu konuyu fazla kafasına takmamaya çalışmıştı, günü geldiğinde düşünürdü bunları. Acele etmeye gerek yoktu. Yatağa bırakmış olduğu albümü ve siyah kalemini aldı yeniden eline. Derin bir nefes almış, kapağını açtığı kalemi temiz sayfanın üzerinde gezdirmeye başlamıştı.
"Sicheng'im,
Bugün seni gördüm. Koskoca bir yılın ardından seni gördüğüme bile inanamazken hiç görmek istemeyeceğim bir şekilde gördüm. Öpmeyi bırak, dokunmaya dahi kıyamadığım dudaklarının üzerini başka bir dudak kapatmıştı sevgilim. Kalbimin atmayı bıraktığını hissettim. Keşke hisle kalmasa, gerçek olsaydı Sicheng'im. Seni öyle görmektense ölmeyi yeğlerdim, bilirsin. Sen de beni anla güzelim, içim gidiyor. Unutamıyorum seni, hâlâ bıraktığın gibiym. Her ne olursa olsun geri geldiğinde seni kabul ederim ama gelmeyeceğini de çok iyi biliyorum. Kendine iyi bak, olur mu Sicheng'im? Sen çok çabuk hasta olursun, üzerindekiler pek kalın değildi. Üşütmemeye dikkat et meleğim. Seni seviyorum, asla bundan vazgeçmeyeceğim."
Göz yaşı kalmamıştı artık Yuta'nın. Kalmamasını istiyordu da, ağlamak istemiyordu artık. Sicheng'ine kavuşmak, sıkıca sarılmak ve bir daha asla bırakmamak istiyordu. Kolundaki kazağını ellerine kadar çekmiş, yüzündeki ıslaklığı temizlemişti. Elindeki tepsi ile Jaehyun'un geldiğini gördüğünde albümü ve kalemi masanın üzerine bırakmıştı yavaşça. Bir şeyler yemesi lazımdı, bu gidişle açlıktan ve hastalıktan dolayı mahvolan bedeni iyice mahvolacaktı. Sicheng'ini yeniden görebilme umudu da ona vücuduna iyi bakması gerektiğini hatırlatıyordu. İstemeye istemeye de olsa çubuklara uzanmış, önündeki rameni yemeye başlamıştı. Bu sırada Jaehyun'un piyanonun başına geçtiğini o çalana kadar fark edememişti bile. Sesini çıkartmamış, çubukları tabağın kenarına bırakmıştı sessizce. Dinlemek istiyordu, Jaehyun'un çaldığı Sicheng ile olan parçayı başka birisinden dinlemek istiyordu. Gözlerini kapatıp başını yatağın başlığına dayamıştı. Sicheng'ini hayal etmeye başlamıştı, o sevimli minik yüzünü asla unutmak istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beyaz gece, yuwin
Fanfiction❝Ben hâlâ bıraktığın gibiyim Sicheng'ım. Ama sen çok değişmişsin, değiştirmişler seni.❞