Chapter 3

146 28 55
                                    

Gece 4'ü bekleyene kadar ne bulduysam yemiş, nerede kahve bulduysam içmiş, nereyi bulduysam dolaşmıştım. Kafamda tonlarca plan kurmuştum fakat en kusursuzunun hangisi olduğuna henüz karar verememiştim. Bir yandan da Veronica'nın diyeceklerini merak ediyordum. İçimde gizlemeye çalıştığım bir heyecan vardı.

Bu yüzden deniz fenerine gidip buluşmamıza daha 2,5 saat varken Veronica'yı beklemeye başladım.

Buradaki deniz fenerinin etrafında hiç dolaşmamıştım ya da oturup bir şeyler düşünmemiştim. Oysa burası çok hoş bir yerdi.

Okyanus gökyüzünün karanlığına bürünmüştü ama kim bilir içinde kadar farklı renkler vardı. İçindeki mucizevi gizliliği saklamış, usul usul akan dalgalarını öne sermişti. Ay ise hoş bir yakamozla onu bu gizli karanlığından az da olsa sıyırmıştı. Dalgaların ve doğal manzaranın hoşluğuna dalmışken planları bir kenara bırakıp bu doğal güzelliği bir sıkıntı çıkmazsa makalemde nasıl kullanacağımı düşünmeye başladım.

Nasıl zamanın geçtiğini anlamadan birden yanımda Veronica'nın oturduğunu gördüm ve olduğum yerde irkildim.

Yine ilk sözü o aldı.

"Yeni mi geldin?"

Saatler öncesinden geldiğimi bilmesini istemiyordum.

"Evet."

"Manzara rahatlatıcı, değil mi? Stresini alıyor insanın. Güzel ve kusursuz düşünebileceğin bir yer olduğu için seni buraya çağırdım. Eğer endişeliysen lütfen sakinleşmeye çalış. Burada kafamız rahatken güzel bir plan kuracağız ve her şey yolunda gidecek, seni asla bırakmayacağım. Sana söz veriyorum."

"Yani sen alışıksın tehlikeli planlara?"

"Yapacağımız plandan daha tehlikeli olan birçok şey var. Ne biliyor musun? İhanetlere karşı susmak. İhanetlere karşı susturulmayı kabul etmek. Biz şu an tehlikeli olacak hiçbir şey yapmıyoruz."

Önceki benliğimle aynı cevapları veriyordu ve bu beni korkutuyordu. Önceki benliğimin bambaşka bir yerde ve bambaşka bir insanda karşıma çıkıp bana bu kadar yaklaşmasını asla beklemiyordum. İçten içe Veronica'dan uzaklaşmak istiyordum ama o çok geçmeden benim Bonnie'm olmuştu.

"Ne yapacağız Veronica?"

"Mavi Serçe tablosunu bilirsin. Otelin girişinde, salonun tam ortasında tüm asilliğiyle durur. Hayatını sanata adamış fakat hiçbir tablosu o yaşarken satılmamış eski bir mahkum ressamın tablosudur o. İlk olarak hapishane duvarına çizmiştir Mavi Serçe'yi. Tablodaki mavi serçe neyi temsil ediyor, biliyor musun?"

"Özgürlüğü ve mutluluğu..."

"Özgürlüğü ve mutluluğu. Hapisteki esirliğinin ardından özgürlüğü yalnızca 4 yıl tadabilen ressam kendini en özgür hissettiği anı Mavi Serçe'yi tuvale istediği şekilde aktardığı anı seçer. Günlüklerinde 'Belki vücudum bir koğuşta esirdi fakat bu ruhumun kelepçelendiği anlamına gelmezdi. Ruhum her yere aitti. Arzularım, korkularım, mutluluklarım frenlenmemişti. Şu anda hastalığım nedeniyle yavaş yavaş ölüyor olsam da hiçbir şey için geç kalmadım. Düşünmeye devam ettikçe ve hayallerimi gerçekleştikçe özgürüm.' diye yazarak bize özgürlük algısına ne kadar farklı şekillerde bakılabileceğini gösterir. Mavi Serçe de ressamın bu bakış açısının bir çeşit dışavurumu belki. Mavi serçe ayrıca bir hatırlatıcıdır belki... Özgürce yaşadığımızı sandığımız hayatlarımızda aslında esir olduğumuzu ya da esir olduğumuzu düşünsek de aslında özgür olmaya gayretimizin olmadığını hatırlatır bize. Sence özgürlüğü temsil eden bir tablo bulunduğu yerde gerçekten de özgür müdür? O tablonun yeri Montauk Oteli değil Namjoon. O tablonun yeri herhangi bir otel değil. Özgürlüğü sadece zenginler hak etmez. Özgürlüğü herkes hak eder. İlk olarak o tabloyu çalıp ait olduğu yere götüreceğiz."

"İlk olarak suç mu işleyeceğiz yani?"

"Bir tabloyu ait olduğu yere götürmek suç mu?"

"Kanunen evet."

"Korkma, kaçıp gideceğimiz yerdeki insanlar bize yardımcı olacak. Fakat seni baya isteksiz görüyorum."

"Hayır, sadece suç işleyip hapse girmemek ile başlayıp nasıl otel sahibi olacağımı merak ediyorum. İçten içe bir şaşkınlıkla dinliyorum seni."

"O tabloyu alıp gizlice şehrin kütüphanesine götüreceğiz ve herkesin rahatlıkla görebileceği bir duvara asacağız."

"Kütüphaneye asacağız çünkü oradan bilgi öğrenmek para, din, dil gerektirmez. Herkes girebilir."

"Kütüphane insanların uğrak noktası değildir. Oraya sadece gerçekten öğrenmek isteyenler gelir. Şehrin epeyce bir uzakta olduğunu biliyorsun. Oraya gitmemiz günlerimizi alacak. O yüzden kalacağımız ve güvenilir olan yerler biliyorum. Gitmek içinse Terrence'ın arabalarından birini kullanacağız. Kendisi otelin müşteri taşıma işleriyle uğraşıyor. Ondan rica ettim ve bize bir araba ayarladı. Araba kullanmayı biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum."

"Tahmin etmiştim. Polislerin tabloyu kaçıranların otel sahipleri olduğunu anlamalarını sağlayacağız."

"Onlar kaçırmadı?"

"Aslında asıl hırsız onlar. Tablonun hikayesi ve devamında dediğim şeyleri hatırla."

"Sonra?"

"Polis otelin sahiplerini tutuklayacak. Sen de otelde herkese yapmak istediğimiz şeyi anlatacaksın ve insanlar uyanmış olacak. Bunun sonunda seni destekleyecekler ve otelin yeni sahibi sen olacaksın. Sana vatandaşlık da verirler ve ülkene geri dönmek zorunda kalmazsın."

"Bu kadar kafanda kurmuşsan sen niye otelin başına geçmiyorsun?"

"Hayallerimin arasında bu yok. Ben Montauk Oteli'nin yetenekli aşçısı unvanıyla ölmek istiyorum."

"Bunları bana neden yaptırdığını gerçekten anlayamıyorum..."

"Umarım bir gün anlarsın ve kendinle gurur duyup bana da teşekkür edersin."

"O günü iple çekiyorum."

"Sabah tablonun önünde buluşalım. Ah, güneş doğmuş bile. Günaydın, Bay Joon."

"Öğle vaktine doğru buluşabiliriz. Size de günaydın, Bayan Veronica."

Veronica zeki bir kadındı. Yaptığı plan sayesinde kısa bir sürede beni otelin sahibi olarak görebilirdiniz. Fakat kader denilen şeyden kaçamadık ve benim otelin sahibi olmam 10 yıldan fazla süremi aldı. Biliyorum, aslında neden Veronica'nın beni otel sahibi yapmaya çalıştığını da merak ediyorsunuz. Bunun sebebini anladığım an hayatımın en hoş anlarından biriydi. Hikayenin gidişatında size anlatacağım.

✁- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

1. bölüme bu ficin playlistini bıraktım. Playlistteki şarkılar hikayeyle ilgili ipuçları olabilir. Ayrıca o şarkılarla okursanız hikayenin tadının bir başka olacağını da düşünüyorum. Aklımda birkaç gündür dönüp dolaşan bir Hoseok fici üzerinde çalıştığımı da belirtmek istiyorum. Şu anlık hikayenin konusunu ve gidişatını kafamda oturtmaya çalışıyorum. Oturtur oturtmaz da yazmaya başlamayı düşünüyorum.
Kendinize iyi bakın!
STREAM DYNAMITE!

•210820•

the montauk hotel | kim namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin