Hapishanede birçok güzel dost biriktirdim. Otelin sahibi olduğum vakitte de onlara güzel işler verdim. Onlar olmasaydı belki de şu an burada sizinle röportaj yapıyor olmazdım. Kulağa felaket geliyor.
Aynı zamanda her günüm, her saatim, her dakikam, belki de her anım Veronica'yı düşünerek geçti. Başka bir şeyi düşünürken veya yaparken bile bir filmdeki altyazı gibi hep benimleydi. Ondan mektup alamadığım için o kadar üzülüyordum ki... O beni unutmuştu artık. Nasıl bana mektup yollayabilir ki?
Çokça alternatifimiz vardı diye düşündüm. Bitmiş gitmiş bir olay için başka başka çözümler buldum. Bu nasıl aklımıza gelmedi diye sinirlendim. Demek ki tam olarak çözemedik bu olayı diye düşündüm. Başka türlü geçmiş peşimizi nasıl bırakacak?
Eskiden böyle düşünce tarzına sahip biri değildim. Veronica ile yaşadıklarımız bir şekilde Veronica'nın henüz hayatımda olmadığı zamanlara bağlandı. İşte o zaman anladım ki, geçmiş karanlık ellerini ancak biz her şeyi çözüme kavuşturduktan sonra çekiyor. Bu da yaşayarak öğrenmeyi gerektiriyor. Her şeyin birbirine bağlandığı kısma geldiğimiz zaman bunu anlayacaksınız. Size sürekli şu zamana, bu zamana geldiğimiz zaman anlarsınız diyorum. Kusura bakmayın. Aslında her öyle dediğimde her şeyin birbirine bağlandığı kısmı kast ediyorum. Oraya yaklaşmamıza az kaldı. Fakat izin verirseniz önce hapis günlerimi anlatmaya devam etmek istiyorum. Şu anı yaşamaya devam edelim.
Koğuşa girdiğim zaman herkesin benim deli cesaretine sahip olduğumu düşündüğünü hatırlıyorum. Kusura bakmayın, herkesin bana bakışlarını hatırladığımda gülmeden duramıyorum. "Başka ülkeden turist olarak gelmişsin, heyecan mı arıyordun, rahat mı battı, kız sana büyü mü yaptı" daha ne tepkiler aldım bir bilseniz... Veronica bana tablonun ressamının hikayesini ve felsefesini anlatmıştı, hatırlarsınız. Ben de onu bizzat koğuş arkadaşlarıma anlattığımda kimisi aptalca buldu, kimisi ise beni daha yakından tanımak istedi. Beni yakından tanımak isteyenlere aslında ne amaçla otele geldiğimi ve Veronica'yla yaşadıklarımızın hepsini anlattım. Aptalca bulanlar hâlâ koğuşta cezasını çekerek zaman öldürüyor ama beni yakından tanımak isteyenler şu an hapishane günlerinde hayatta neleri kaçırdıysalar onları yapmaya çalışıyorlar. Onlarla hep birlikte hapisten çıkabildiğimiz için çok mutluyum.
Aralarından Andy var mesela... Hapsimin 8. yılında gelmişti. Asıl yatkınlığı tamir işleri olsa da kültürel birikmişlikliği çok vardır. Kendisinin bilgisine çok güvenirim. Suç üstüne kaldığı için hapisteydi zaten. Ne kadar üzücü, değil mi? Neyse ki onu da haklamayı başardık.
Bir gün yemekhanede beraber oturduğumuzda ona Veronica'nın bana verdiği bilekliği gösterdiğimde bana "bu kız sana aşıkmış" deyiverdi.
"Bilekliğin... Göz detayı varsa bu romantik bir jest anlamına gelir. Kimliğini gizli tutarak birisine duyulan aşkı temsil eder. Bir yerde okumuştum, eğer gözden yaş akıyorsa bu, kimliği gizli tutulan öznenin öldüğü anlamına gelir. Ama seninkinde gözyaşı detayı yok."
O an kalbime kocaman bir şey oturdu. Benim ayrıldığımız gece kalbim kaynamıştı. Fakat o beni zaten çok seviyordu. Bunu arkadaş grubumuzla paylaşırken gülerek ağlıyordum. Her şey için geç kalmanın hüznü ve o da beni sevmiş diye düşünmenin sevinci. 10 yıldan sonra her şeyi düzeltmeye karar vermenin umudu... O hâldeyken bile umut edebilecek kadar ahmağım biliyor musunuz? Ressamın ruhunu içimde hissediyorum.
Aslında cezam 10 yıldan fazlaydı ama kaçtım... Arkadaşlarımla beraber.
Benim hapiste olduğum süreçte otelin sahibi ölen sahibin yakın arkadaşıydı. Onun foyasını ortaya çıkardıktan sonra ise başa ben geçtim. Bu tarafı biliyorsunuz zaten.
Tam 10 yıl sonra hep beraber o hapishaneden kaçtık. Hiç de kolay olmadı tabii ki.
"Ya birden karşısına çıkarak onun hayatını mahvedersem, ya artık hayatında başkası varsa" düşüncelerine de kapıldım. Warden -bir milletvekilini tam 75 milyon dolar dolandırdığı için hapse girmiş arkadaşım- beni ikna etti. Yeteneğini ilk defa iyi bir şey için kullandı diyebilirim.
Otelin sahibi olmam ve Veronica ile karşılaşabilmem için her biri ellerinden geleni yaptılar. Gerekli olan tüm malzemeleri hazırladık ve normal yürüyüşle en fazla 15 dakikada dışarı çıkılabilen bir yerden 2 buçuk saatte dışarı çıktık. Defalarca kez tam dışarı çıktık derken başka koğuşlara girdik. Duvarları tırmandık, iğrenç kokulu boruların yanından sıyrılarak geçtik. Defalarca kez kalorifer dairesinin oradaki çalışanlarla az kalsın göz göze geliyorduk.
En heyecanlı kısım ise yanlışlıkla askerlerin odasının ızgarasını açtığımız kısım olabilir. Odanın boş ya da dolu olduğunu anlayamadığımız için ızgarayı açıp aşağıya baktık ve üç tane asker gördük. Bizi fark ettiler. Fark ettikleri an çok komikti. Onlar bize bakıyordu, biz de onlara. Ardından jeton düşmüş olacak, "Hey!" diye bağırıp bizi yakalamaya çalışmaya başladılar. Emekleye emekleye giderken askerlerden birisiyle karşılaştım ve suratına biber gazı sıkacağıma deodorant sıkıp daha hızlı emeklemeye başladım. Bu koşuşturmaca iki saat sürdü işte. Warden ise askerlerden birini oyalarken askerin cebinden arabalardan birinin anahtarını aldı ve arabaya binip kaçtık. Arabayı hız tutkunluğundan dolayı kısa süreli ceza almış olan arkadaşım Tommy kullanıyordu. O özgüvenli bir şekilde "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda hep beraber "Montauk Oteli'ne" diye bağırdık. Arabaya 12 kişi zor sığmıştık ama bir önemi yoktu. Bu kısmı gülmeden anlatamıyorum. Sizin de güldüğünüzü görmeme sevindim.
Sabaha karşı 4, deniz fenerinin önü. Tam orada o vakitte onu bekledim. Ama gelmedi. Onun yerine öğle vakti geldi.
-
Yazmaktan en çok zevk aldığım kurguya tam iki aydır yeni bölüm atmadım. Üstelik her ne kadar "üstüne yoğunlaşmam lazım o yüzden yavaş yb geliyor" desem de ben bölümleri hep tek oturuşta yazıyorum. Bunu da tek oturuşta yazdım. Beni ayıplamalısınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the montauk hotel | kim namjoon
FanfictionHenüz hiçbir kitabı yayımlanmamış olan roman yazarı Kim Namjoon ve ortağı, Montauk Oteli'nin gözde simgesi olan Mavi Serçe tablosunu çalarlar. Olaydan bir süre sonra ortağı hafızasını sildirir, Kim Namjoon ise hapistedir. ❝ Eğer beni özlerseniz beni...