Sabah otelde kalan herkes dağ gezisine gitmişti. Çalışanların hepsi mutfakta toplanmış burjuvazilerin dedikodusunu yapıyordu. Onların gözünde gizemli bir adam olduğumun farkındaydım ve böyle olduğumu düşünmelerinin o meraklı beyinleri için yeterli olduğunu düşünüyordum. Dağ gezisine benimle beraber birkaç yaşlı insan da gitmemişti. Onlar ise otelin dışındaki yerleri turluyordular.
Birden Veronica'nın bağırışı kulağımı doldurdu. Dedikodu yaptıkları için çalışanları eleştiriyordu.
Aşırı kızgın ve korkutucu gözüken yüzü beni görünce yavru bir kedinin yüzüne dönüşmüştü.
"Aaa siz dağ gezisine gitmediniz mi? Yılın bu dönemlerinde dağ havası çok iyidir. Neyse, bir dahaki sefere artık."
"Bugün biraz nane mollayım. Kendime güvenemediğim için gitmedim."
"Ben size bitki çayı yapayım isterseniz. İçip birkaç saat dinlendikten sonra zımba gibi olursunuz."
Ardından bana göz kırptı ve sessizce "Odana git. Planımızı anlatacağım, bugün büyük gün." dedi ve mutfağa gitti. Ben ise odama gittim. Çok geçmeden o da geldi.
"Her şey için malzememiz var. Paramız da yeterli. Mavi Serçe'nin yerine ucuz bir yerden aldığım güneş şapkası çiçekli tabloyu asacağız. Güneş şapkası çiçeği adaleti temsil eder."
"İnsanlara sembollerle bir şeyler anlatmayı çok mu seviyorsun?"
"Derdimi bir tek onlarla anlatabiliyorum. Başka türlüsünü dinlemiyor insanlar."
"İlginçmiş. İçeceğin için teşekkürler. Haydi, işe koyulalım."
Tablonun yanına gittiğimizde etrafta kimseler yoktu. Eldivenlerimizi geçirdik. Boyum yettiği için ben Mavi Serçe'yi yerinden çıkarıp özenle sardım. Veronica ise sadece etrafı gözledi.
Ardından sessizce arabanın olduğu yere gittik. Tabloyu ve yol için aldığımız birkaç parça eşyamızı yerleştirdikten sonra Veronica'nın verdiği yol tarifine göre hareket ettik. Önümüzde uzun bir yol vardı.
"Kafalarını kaldırıp tabloya bakmaz bunlar. Vakit kazanacağız."
"O kadar emin olma derim."
Bir - iki saatlik yoldan sonra benzin azaldığı için benzinliğe girdik. Markete de uğradık. Veronica'nın elinde abur cuburlar ve birkaç bitki vardı. Benim ise elimde sigaralar vardı.
Ben içten içe onun meyve ve birkaç bitki almasını garipsemiştim, o ise içten içe benim sigara almamı garipsemişti.
"Saç boyası yapmak için bitki aldım. Uzunca bir süre düşündüm ve kızıl olmaya karar verdim. Sigara kullandığını bilmiyordum. Bana da bir tane verir misin?"
"Ben de senin sigara kullandığını bilmiyordum."
"Kullanmıyorum, denemek istedim sadece."
"Emin ol denemek istemezsin. Sağlığın için en iyisi bu. Akciğer hastalıklarının ne kadar zor olduğunu bilirsin..."
Derken henüz iki kez ağzıma götürdüğüm sigarayı tutan elimi alıp sigarayı ağzına götürdü. Sonrasında ise şiddetli bir şekilde öksürmeye başladı. Pencereyi açıp hava aldıktan sonra "Öteki tarafa gidip geldim." dedi, "Abartma." diye yanıtladım.
Sigarayı pencereden dışarı fırlattı. En azından öyle gördüğümü sanmıştım. Ama yıllar sonra Veronica'nın o izmariti sakladığını öğrendim.
Gece olduğunda boş bir arsada durduk. Veronica tablonun başında bekleyeceğini ve benim uyumamı söyledi. Fazla ısrar ettiğinden dolayı uyumak zorunda kaldım.
O zamanlar biraz da olsa onun içinde bana karşı bir şeyler olduğu düşüncesine kapılmıştım ama daha sonrasında sadece kuruntudur diyerek bu düşüncemden vazgeçmiştim. Ne büyük aptallık etmişim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the montauk hotel | kim namjoon
FanfictionHenüz hiçbir kitabı yayımlanmamış olan roman yazarı Kim Namjoon ve ortağı, Montauk Oteli'nin gözde simgesi olan Mavi Serçe tablosunu çalarlar. Olaydan bir süre sonra ortağı hafızasını sildirir, Kim Namjoon ise hapistedir. ❝ Eğer beni özlerseniz beni...