O, yüzüme bile bakmıyordu. Sadece normal bir yüz ifadesi ile denize bakıyordu. Saçları... Saçları tekrardan mavi olmuştu.
Veronica sadece birkaç santimetre yakınımdaydı. Onun hayatını değiştirmem sadece bir lafıma bakıyordu. Sözlerin hayattaki gücü böylesine fazladır işte. Konuşmak belki en fazla birkaç dakika sürer ama sözleri etkisi belki de çok önemli değişimlere sebep olarak sonsuza kadar sürer.
Emindim, bu benim hayatımda yaptığım ikinci en büyük hataydı ve bunu çözüme kavuşturacaktım.
Hayatta hatalarımız hep olur ve onları unutmak ya da değiştirmek yeni hataların doğmasını engellemez. Bu öğrenmenin bir parçasıdır. Çözmeyi öğrenmek eminim ki sizin ve sevdikleriniz için daha yararlı olacaktır. Şimdi yapacağım tek şey ise, anı yaşamak olacaktı. Veronica ile sohbete başladım.
"Manzara rahatlatıcı, değil mi? Stresini alıyor insanın. Güzel ve kusursuz düşünülebilecek bir yer."
İlgisini çekmiştim.
"Katılıyorum. Ne zaman sakinleşmek istesem buraya gelirim."
"Veronica'ydı isminiz, değil mi?"
"Evet, buraya gelen turistler genelde otel sahiplerinin ismini bilirler ama sizin bir aşçının ismini bilmeniz beni şaşırttı. Sizin isminiz ne?"
"Namjoon. Kim Namjoon."
"Korelisiniz, güzel. Mesleğiniz ne?"
"Ben hiç okuyucusu olmayan bir roman yazarıyım."
"Entellektüellerden biri olduğunuzu anlamıştım."
"Gerçekten hiç okuyucum yok. Buraya para biriktirip geldim. Bilirsiniz, Montauk Oteli ve onun köklü tarihi... Romanlarıma ilham olabilir diye düşündüm ve bizzat görmek istedim."
"Buraya sadece para biriktirerek gelmiş olamazsınız."
"Doğru. Arkadaşlarımdan da biraz borç aldım. Saçınızı hiç kırmızıya boyattınız mı?"
Kırmızı tutkunun, aşkın ve aksiyonun rengidir. Veronica ruh hâline göre saçlarını boyuyordu ve bana aşık olduğunu anladığında ise kırmızıya boyamıştı. "Saçınızı hiç kırmızıya boyattınız mı?" sorusu, "Daha önce hiç aşık oldunuz mu?" demenin bir farklı yoluydu.
Hafızasını sildirmesine rağmen huylarının değişmemesi beni mutlu etmişti. Bir yandan bu, başta söylediğim hata yapma felsefeme destek veren bir kanıttı.
Şimdi size sormak istiyorum. Saçınızı hiç kırmızıya boyattınız mı?
Veronica bir süre düşündü ve "Hayır." diye cevap verdi.
"Henüz saçımı kırmızı yapmam için geçerli bir sebep göremiyorum."
"Eminim aşık olmak çok hoşunuza gidecek. Kurallara karşı gelen, güçlü, özgür bir yapınız ve nazik bir dikbaşlılığınız var. Bilge birine de benziyorsunuz."
"Daha önceden tanışıyor muyuz? Henüz birkaç dakikadır konuşuyoruz, benim hakkımda nasıl böyle yargılara varabiliyorsunuz? Kusura bakmayın, ben sizi tanıyamadım."
Bu sözleri içimi acıtıyordu ama hissetmemeye çalışıyordum.
"Ben sizi tanıyorum. Siz de beni hatırlayacaksınız. Aslında hiç unutmadınız. Kalbiniz size yardımcı olacak. Bunu bana kendiniz söylediniz."
"Biriyle karıştırıyor olma ihtimaliniz..."
"Hiç yok."
"Pekâlâ. Eminim hatırlayacağım. Çok eski bir dost olmalısınız. Oh, aram bitmek üzere. İşimin başına dönmeliyim. Görüşmek üzere."
Gülümseyip el salladım. Veronica elinde sonunda önceki hâlinden geriye bıraktığı ne varsa bulurdu. Endişeli değildim çünkü ona nasıl davranacağımı bilecek kadar onu anlıyordum. Onun karşısına çıkmış olmam yeterliydi.
Sesimi çıkartmamaya çalışarak onu takip etmeye başladım.
Tabii ki de bana basitçe bir yalan söylemişti. İşine dönmeyecekti. Odasına gidecekti.
Onu izlemeye başladım. İlk 15 dakikayı benim kim olduğumu düşünerek geçirdi. Hatırlayamadı.
Ardından kitaplığından birkaç günlük çıkarttı. O günlükleri çıkarttığı gibi de birkaç mektup yere düştü.
Aradığı şey günlüklerde yazılı değil mektuplardaydı. Mektupları görünce gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Demek ki bunları benden ayrıldıktan sonra yazmıştı. Bunu ben de beklemiyordum.
Ama beklemediğim birçok şey daha olmuştu.
Veronica sesli bir şekilde mektupları okumaya başladı.
"Namjoon başlarda gizemli havasından etkilendiğim, diğerlerinden farklı olduğunu yalnızca duruşuyla bile belli edebilen, kadın-erkek fark etmeksizin herkesin başını döndüren, güleç ve bir o kadar da yalnız bir adamdı. Onu tanımak istiyordum ama onun samimiyetinin ardında bir ulaşılmazlık hissediyordum. Herkes aslında onun hayatına giremez diye düşünüyordum. Bir roman yazarı olduğunu ama daha önce hiç kitap yayımlamadığını duyduğumda onu daha da yakından tanımak için gizlice onun taslaklarını okudum. Roman dışında karalanmış denemeler ve şiirler de vardı ve Tanrım, onlar çok farklı ve yaratıcıydılar. Bu kitapları nasıl yayımlamıyor diye şaşırmıştım. Asi, devrimlere meraklı, adaletsizliğe gelemeyen, heyecanlı ve maceracı bir havası vardı. Yazılarında kendimi bulduğumu düşündüm ve gizliden gizliye ona karşı hayranlık beslemeye başladım. Bir cesaret, onunla tanıştım. Zaten tıpkı onun romanlarındaki karakterler gibi bir kızdım. Ona takındığım tavrın hoşuna gideceğini düşündüm ama o kadar da hoşuna gitmemişti. Biraz önce saydığım özelliklerinden hiç eser yoktu. Fakat bu ona karşı sevgimi ve hayranlığımı azaltmamış, aksine daha çok onu tanıma isteğimi arttırmıştı. En sonunda onu bir maceraya atılmaya ikna ettim. Ona karşı sevgimin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmiyordum ama o hiç değişmedi, bana katlanmaya çalışıyor ve benden kurtulmaya çalışıyor gibiydi. Oysa ona kendi romanının baş kahramanının kendisi olduğunu hatırlatmaktan başka istediğim bir şey yoktu."
Ardından kitaplarımdan alıntıları ve başımızdan geçen tüm olayları okudu. Ben de onunla beraber şaşkına dönmüştüm. Olanların arkasında böyle bir şey olduğunu tahmin etmemiştim. Çünkü başta tıpkı Veronica'nın da dediği gibi ondan kurtulmaya çalışmıştım, hiç onu tanımaya çalışmamıştım. Bu olmaya karar verdiğim yeni bir bendi, gerçek ben değildi. Gerçek benliğime dönmemin bana zarar vermekten başka bir şey yapmayacağını düşünüyordum. Gerçek benliğim yüzünden çokça kez hatalar yapmış, defalarca kez suç işlemenin eşiğinden dönmüş, hayatıma giren bazı insanları üzmüş, kendimden iğrenmiştim. Bu yüzden kitaplarımı yakmış ve hafızamı sildirmiştim. Evet, Veronica'dan önce kendime bunu yapmıştım. Evimin en kuytu köşelerinde bulduğum ve atmayı unuttuğum taslaklar ve günlüklerden ötürü de eski benliğimi hatırladım. Fakat onu unutmaya çalıştım. Gerçekliğinizden hiçbir zaman kaçamazsınız. İnsanlar arasında maskeniz sırıtmasa bile.
Veronica benim gerçek benliğimin ruh ikiziydi. Kendimi ve onu tanımak istememek benim pişmanlığımdı.
Veronica'nın mektupları okuması bittikten sonra odaya girdim ve az önce dediklerimin hepsini ona söyledim.
Son cümlem de şu oldu: Beni otelin sahibi yapmak ve saçını kırmızıya boyamak ister misin?
Onun ise cevabı gecikmedi.
"Evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the montauk hotel | kim namjoon
FanfictionHenüz hiçbir kitabı yayımlanmamış olan roman yazarı Kim Namjoon ve ortağı, Montauk Oteli'nin gözde simgesi olan Mavi Serçe tablosunu çalarlar. Olaydan bir süre sonra ortağı hafızasını sildirir, Kim Namjoon ise hapistedir. ❝ Eğer beni özlerseniz beni...