Chapter 9 (Final)

69 17 7
                                    

Onu kolundan tutup çekerek koşmaya başladım. O da kısa sürede bana ayak uydurdu. İkimiz de gülümsüyorduk.

"Madem yine her şey böyle olacaktı, neden?"

"Eğer yaşarsak, sorularını bundan sonrasına sakla. Şimdi sadece gülümse, tamam mı?"

"Tamam."

Veronica'ya göz kırptım ve sessiz adımlarla bir nöbetçinin yanına gittim. Göz hizasından uzak bir yerde duran vazoyu elime aldım ve vazoyu nöbetçinin kafasına vurdum. Adam ahlayarak bayıldı ve vazo da kırıldı. Kırılan vazonun aslında 17. yüzyıldan olduğu ve belgelerde sanat eseri olarak kayıtlı olduğunu biliyor muydunuz? Pek de popüler bir eser olmadığı için belki bilmeniz zor, ben de kırdıktan sonra vazonun sanat eseri olduğunu fark ettim. Okuduğum bir sanat kitabında görmüştüm. Bu zamana kadar ki hiçbir cezayı kabul etmedim ama vazoyu kırmanın cezasını mutlaka ödedim. Hapis de yatabilirdim ama yüklü miktarda para ödememin de yeterli olacağını söylediler. Sanat için her şeyi yaptığımı görüyorsunuz.

Biz yaşananlara dönelim. Nöbetçinin silahını aldım ve Veronica ile beraber hole indik. Tabii ki de hapishane görevlileri kaçtığımı fark etmişler ve soluğu otelde almışlardı.

Veronica ile ikimiz holün tam ortasında durduk. Elime bir kokteyl bardağı ve bir kaşık aldım ve kaşığı bardağa vurmaya başladım.

Gürültü kesildi ve herkes bize bakmaya başladı. Askerler ve polisler hiçbir şey yapmıyorlardı çünkü silahımı fark etmişlerdi.

Rahat edebileceğim en yüksek ses düzeyinde konuşmaya başladım.

"Montauk Oteli... Okyanusun ucundaki ev, Amerika'nın kalbi, New York'un annesi... Dünyadaki tüm partilerin bir yuvası olsaydı, elbet orası Montauk Oteli olurdu.

Fakat hiç durup tabloların renklerini, desenlerinin düzenlerini, sanatçıların hangi duygu ve düşüncelerini ortaya koymaya çalıştıklarını, hangi duyguları bir günah gibi saklamaya çalıştıklarını, hayatlarının hangi parçasının şu betonda asılı olduğunu hiç düşündünüz mü? Sanmam. Siz evinize bilmem kaç dolarla aldığınız, açık arttırmalarda milyonlarca dolar ortaya koyduğunuz tablolara bile yalnızca bir süs eşyası gözüyle bakıyor olmalısınız. Bir zamanlar çalmış olduğum Mavi Serçe tablosu... Hikâyesini bilir misiniz? Hayır. Bilseydiniz, ah bir bilseydiniz!

Onu neden çaldık biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Aptalca bir vandallık vakası sandınız, değil mi? Hayır! Böyle bir şeyi yapmayacağımı o dönem burada kalan herkes biliyordu. Fakat gel gör ki kimse beni savunmadı. Çünkü ben kimim ki! Sonradan sadece biriktirdiği paralar ve aldığı borçlar sayesinde otele zar zor gelebildiği anlaşılan yabancı bir genç! Sizden biri değil. Şurada görmüş olduğunuz milyon dolarlık Mavi Serçe tablosunu yapan ressam da bundan farklı değildi. O hapisteyken bu tabloyu yapmıştı. Onu neden hapise tıktılar? Akıllı, yaratıcı, farklı ve cesur olduğu için. Farklı olan herkes sizin için 'deli'dir, değil mi? O ressam, sanatıyla kendi ülkesinin yasalarını eleştirdi ve son 40 yıla kadar onun eserleri kendi ülkesinde yasaklıydı. Yaşadığı dönemde ülkesinden sürüldü ve geçirdiği kanser hastalığından ölene kadar hep hapiste kaldı.

Sevgili Veronica, bana şöyle söylemişti 'Mavi serçe ayrıca bir hatırlatıcıdır belki... Özgürce yaşadığımızı sandığımız hayatlarımızda aslında esir olduğumuzu ya da esir olduğumuzu düşünsek de aslında özgür olmaya gayretimizin olmadığını hatırlatır bize. Sence özgürlüğü temsil eden bir tablo bulunduğu yerde gerçekten de özgür müdür? O tablonun yeri Montauk Oteli değil Namjoon. O tablonun yeri herhangi bir otel değil. Özgürlüğü sadece zenginler hak etmez. Özgürlüğü herkes hak eder. İlk olarak o tabloyu çalıp ait olduğu yere götüreceğiz.' Mavi Serçe bağımsızlığın, özgürlüğün, mutluluğun sembolü. Bu duyguları hissetmek sadece sizin mi hakkınız? Hayır. Herkesin hakkı. Tabloyu kütüphaneye götürmeyi planladık fakat işler istediğimiz gibi gitmedi. Fakat şimdi gidecek.

the montauk hotel | kim namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin