9

405 52 45
                                    

| Choi He Ran |

"Öldüreceğim onu. Saçından tutup suratını duvara süre süre kıvılcım çıkaracağım."

Sırf dikkatim dağılsın diye elimde döndürdüğüm kurşun kalem kırıldığında, yanımda oturan Namjoon başka bir kalemi bana uzattı. "Bu son kalemim. Bunu da önce ki 5 kalem gibi kırarsan, suratı kıvılcım çıkaran kişi Mina olmayacak." Derin bir nefes alıp tekrar not almaya döndüğünde Mina'yı izlemeye devam ettim.

Boyattığı siyah saçlarını oradan oraya savuruyor, önüne gelene göz kırpıyordu. O bu kadar rahatken iki lafı yüzünden bir haftadır evde ne hale geldiğimi düşündüm. Taehyung benden kaçıp duruyordu. Açıkcası kendi yarattığım meymenetsiz suratına meraklı olmadığımdan bende ondan kaçıyordum. 

Bir hafta boyunca konuşmamıştık ve gidişata bakılırsa konuşmayı da düşünmüyorduk. Son yaptığım gibi evden kovmak istesem de işin sonunda pişman olup arayacağımı deneyimlediğimden öyle bir hata yapmamıştım.

Bir kere haklı olan bendim. Yeni doğmuş olması ya da Jungkook'dan salak olması bunu değiştirmezdi. Mina'yla karşılaştığımız gün oturup aptala anlatır gibi -zaten aptaldı- Mina'nın nasıl biri olduğunu anlatmış, üstüne basa basa yalanlarına kanmamasını söylemiştim. Onu uyardığım insana inanmak ne demekti?

"50 dolarına bahse girerim He Ran birazdan Mina'yı parçalayacak."

Arka sıramızda oturan Seokjin konuştuğunda, "Gaza getirme. Son dersteyiz ve eve gidip uyumak istiyorum. Kavga ayıramam," diyen Yoongi'nin uyarısına karşı dört dakika boyunca kimseden ses çıkmadı. "Yine de 50 dolarına bahse girerim."

Yoongi'nin beni uğraştırmak yerine Jin'e vurmasını bekledim ancak, "70 yap. Bir şey yapmayacak," diye araya girdi. Profesör Lee, "Çıkabilirsiniz," emrini verdiği an herkes ayaklandı. Sabahtan beri ağzını açmadığım çantamı sırtlayıp Namjoon'u hafif itekleyerek çıkışa doğru yürüdüm.

Eve gidip Taehyung denen sevgilimden(!) uzak durmalıydım. Gerçi onu bile ağzımın tadıyla yapamıyordum. Tam kendime yemek hazırlamış odama giderken gözlerinde 'Açım' pankartıyla mutfağa giriyordu. Ne ara edindiğimi bilmediğim vicdanımın da o sıra ortaya çıkası geliyordu.

İşin sonunda tabağı masaya bırakıp öylece gidiyordum. Ona bıraktığım tabaklar yüzünden iki gün boyunca akşam yemek yememiştim. 

Gerizekalı ise özür dilemeyi düşünemiyordu!

Kinci biriydim, burnundan getirmeden hayatta affetmezdim ama özür dahi dilememişti. Bir buket çiçekle gönlümü alan romantik adam, bir hafta da Yoongi'ye dönüşmüştü. Gelse 'Pişmanım' dese ucundan affederdim. İlla gözlerimden tuzlu su mu dökmem lazımdı?

Mina'nın yanından geçerken umurumda değil yürüyüşümü takındım. Tabii ameliyatla şişirdiği göğüslerini ağzına sokmayı düşündüğü çocuktan kafasını kaldırırsa çabamı görürdü. "Öylece geçip gittiğine inanamıyorum."

"Parayı alayım."

Yol ayrımına geldiğimiz düzlükte benim yüzümden parasını kaybeden Seokjin ve kalemlerini kırdığım Namjoon veda dahi etmeden ilerlediler. Yoongi ifadesiz suratıyla elinde ki paranın yarısını bana uzattı. "Bir an üstüne atlayacaksın da parayı kaybedeceğiz diye ödüm koptu." Verdiği parayı cebe indirirken kısaca, "Zor direndim," dedim.

"Eee, veletle nasıl gidiyor?" Konuyu bir anda gereksiz sevgilime getirdiğinde omuz silktim. Kendi aralarında konuşup bizi barıştırmayı vazife edinmişlerdi. Onlardan bunu isteyen yoktu ama çabalıyorlardı işte.

"Gitmiyor."

***

Kapıyı açıp içeriye girdiğimde karşılaştığım kalabalığa karşı, "Merhaba burada yaşamayan insanlar(!)" diye bağırdım. Göz ucuyla bana bakıp tek bir ağızdan, "Merhaba!" diyerek karşılık verdiler.

Seokjin, "Ramen yaptım yer misin?!" dediğinde sorusunu ve açlığımı görmezden gelmeye çalışarak, "Size o anahtarı acil durumlar için vermiştim!" diye konuyu değiştirdim. "Zaten acil bir durumdu. Hepimizin elektriği kesik."

"Son 2 aydır yaşamınızı burada sürdürüp faturanızı ödemediğiniz için olabilir mi acaba?!"

Yoongi hızla ayağa kalkarak Hoseok'a baktı. Ev arkadaşı olduklarını ya da bir evleri olduğunu yeni hatırlıyor olmalıydı. "Fatura ödemeye gitmediğim için mutluymuşum meğer!" Avuç içimi sertçe alnıma vurdum.

Onlarla arkadaş olmak harikaydı. Ev arkadaşı olmaksa tam tersi, felaket. Yıllardır tanışıyorduk, birbirimize karşı utancımız yoktu ama her şeyin bir sınırı vardı. O sınır ise dün akşam saatlerinde Jungkook'un Iron Man'li baksırını gördüğümde ihlal edilmişti.

Üstelik avizeye asılıydı ve lanet demir yığını göz kırpıyordu! Oraya nasıl gittiği ayrı bir muammaydı tabii. Geçerli sebepleri olsa bile ne olmuştu da öyle bir vaziyete gelmişlerdi bilmek dahi istemiyordum.

Olaylar sadece Jungkook'la sınırlı değildi. Seokjin gecenin bir yarısı uykusunda acıktığını söyleyerek bağırıyor; Namjoon ise 80 yaşında, işitme sorunu olan alt kat komşumuzu uyandırıp benimle kavga edecek raddeye getirene kadar horluyordu. Jimin ve Hoseok uyumadan önce birbirlerine korku hikayeleri anlattıklarından korkup, her seferinde ağlayarak yanıma geliyor ve benimle uyumak istediklerini söylüyorlardı. Hatta Yoongi uyurgezer haliyle -uyurgezer olduğundan hala şüpheliydim- beni yataktan fırlatmıştı.

Durduğum yerde titredim. O anları uzun bir süre unutamayacaktım. "Şimdi ramen yiyecek misin yemeyecek misin?" Seokjin tekrar sorduğunda sinirle ayağımı yere vurdum. "Hepiniz bugün evlerinize gidiyorsunuz! Ayrıca sen," diyip parmağımla Taehyung'u işaret ettim. Sekiz günün sonunda ilk defa konuştuğumuz için şaşırsa da, "Ben mi?" diyerek kendini gösterdi.

"Evet! Sen bugün salonda yatıyorsun!"

"İyi de neden?" Taehyung yardım etmeleri adına diğerlerine baksa da kimse onu takmamıştı. Sinirliyken bana bulaşılmaması gerektiğini zamanında şiddet yardımıyla öğrenmişlerdi. "Çünkü hatalısın ve ısrarla kabul etmiyorsun. Ayrı odan olduğundan odadan da kovamıyorum. Hazır hepinize kızıyorken seni de aradan çıkartacağım. Salonda yatacaksın."

İtiraz etmeye çalışsa da umursamadan odama ilerledim. Suratına baktıkça Mina'nın kahkahalarla gülen ifadesi zihnimde canlanıyordu. Sanki kabus görüyordum da bir türlü uyanamıyordum. 

Bedenimi, bir çuval patatesmişim gibi yatağın üstüne fırlattım. Derin düşüncelere dalma seansıma girmek üzereydim. İçeriye kimsenin girmeyeceğine iyice emin olduktan sonra suratımı komple yastığa bastırdım.

Taehyung'u affetmek istiyor muydum?

Evet.

Peki affedebilecek miydim?

Uzun soluklu sessizlik...

Tek emin olduğum şey gidip ona sarılmak istememdi. Eskiden yaptığımız film gecelerini yapmak, her akşam ne yesek diye kavga etmek istiyordum.

Bu affedebileceğim anlamına mı geliyordu?

Fısıltıyı andıran hıçkırıklarım, yastığıma süzülen göz yaşlarıma eşlik etti.

Bunları daha önce de yaşadın He Ran, cevabı çoktan biliyorsun.

Creating A Boyfriend ➳ kthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin