1

667 48 18
                                    

Mark elindeki kolileri arabadan çıkararak apartmanın kapısına ilerledi. Kapıyı açık tutmakla görevli olan annesini görünce gülümsedi ve kısaca teşekkür etti. Görevi de olsa kibar olmak önemliydi ona göre.

Ailesiyle birlikte Kanada'da yaşıyorlardı. Mark doğduğundan beri oradaydı ve akrabalarını ziyaret dışında Kore'de hiçbir zaman bulunmamıştı. Ancak babasının işi nedeniyle Kore'ye taşınmak zorunda kalmışlardı.

Şimdi de aralarında görev dağılımı yaparak eşyaları eve çıkartıyorlardı. Mark ve babası kolileri yukarıya taşıyor, annesi de kapıda durarak kapının açık kalmasını sağlıyordu.

Maddi durumları abartılı derecede iyi olmasa da kötü de değildi. Babası global bir şirketin müdürü olarak çalışıyordu. Kore'de olan eleman eksikliğinden ve babasının kökeninin Kore olmasından dolayı da bu işe uygun görülmüştü. Şimdi de bu yüzden buradaydılar işte.

Elindeki koliyle birlikte apartmanın en üst katına çıkmak amacıyla asansöre bindi. Asansörün boş olmasıyla rahatladı. İnsanlara yeni taşındıklarını açıklamakla uğraşmak istemiyordu. Aslında şu an pek fazla insanla uğraşmak istemiyordu.

Asansör kısa bir süre sonra en üst kata vardığından kapıyı açıp indi. Daire numarasını hatırlamasa da kattaki kapısı açık ve 'buraya yeni insanlar taşınıyor' diye adeta bağıran tek daire onlarınkiydi. Bu yüzden de şanslıydı.

Koliyle birlikte daireye girdikten sonra aklına kolinin üzerine bakmak geldi. Üzerinde 'mutfak' yazıyordu. Bundan dolayı da mutfağa bırakması gerektiğini anlamıştı tabii ki.

Koliyi mutfağa bıraktıktan sonra yarı düzenli hâlde olan eve baktı. Gayet geniş, Kanada'daki evleri kadar olmasa da, güzel bir evdi. Babası bir sitede yaşamak yerine sadece kendilerinin yaşayacağı, geniş bahçeli bir evi tercih ederdi. Ancak annesinin isteği üzerine sitedeki bir daireye taşınmaya karar vermişlerdi. Babası annesini kırmayı pek sevmezdi çünkü. Mark, onların aralarındaki aşk, sevgi ve saygı ilişkisinin küçüklükten beri büyük bir hayranıydı. Bu çocuk, ailesini gerçekten çok seviyordu.

Düşüncelerini bir kenara bırakıp eşyaları taşımaya yardım etmek için aşağıya indi.

Ne çok uzun ne de çok kısa olan bir süreden sonra evin bütün işleri halledilmiş, eşyalar yerleştirilmiş, ev pırıl pırıl yapılmıştı. Tabii bu işleri halletmenin bir de bedeli vardı, yorgunluk.

Ailecek çok yorgunlardı ve herkesin tek istediği bir an önce yemek yemek, sonrasında da odalarına çekilip bu yorucu günü uykuyla taçlandırmaktı.

Annesinin sesinin odada duyulmasıyla birlikte hem babası hem de kendisi sevinçli bir şekilde ayağa kalkmış ve mutfağa gidip yemek yemişlerdi.

Yemekten sonra bulaşıklar da halledildiğinde ailenin odalarına çekilme vakti gelmişti. Anne ve babasına iyi geceler diledikten sonra odasına geçmişti Mark.

Şimdi ise yatağında oturup daha önce fark etmediği kadar yakın olan hastaneye bakıyordu. Dışarıdan bakıldığında çok güzel ve ihtişamlı görünen bir yerdi. Ancak kötü tarafı bir siteye bu kadar yakın olmasıydı ona göre.

Daha fazla bir şey düşünmek istemeyerek kendini yatağına bıraktı. Yorucu günün ardından güzel bir uyku çekmeyi hak ediyordu. Hastaneyi sonradan da düşünebilirdi sonuçta.

Kendisine hak verir bir biçimde başını salladıktan sonra gözlerini kapadı ve kısa bir süre içinde tatlı uykuya dalmıştı bile.

view//markminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin