Mark'ın servisteki ilk gününü tamamlamasının ardından eve çok yorgun bir şekilde dönmüş, döner dönmez de meraklı arkadaşının aramasıyla karşılaşmıştı. Arkadaşı bütün detayları anlatması için onu zorlayınca yorgun olduğunu söyleyip onu geçiştirmişti.
Arkadaşının laf söylemesine rağmen veda ederek telefonu yüzüne kapatmıştı. Donghyuck'tan trip yiyeceğini çok iyi biliyordu ancak şu an konuşacak hâli bile yoktu.
Üzerini değiştirdikten sonra mutfağa geçti. Ailesiyle birlikte akşam yemeğini yerken bile çok sessiz bir şekilde sadece yemeğini yemiş, sonrasında da aşırı yorgun olduğunu söyleyerek ailesine iyi geceler dilemişti.
Odasına geçtiğinde kendini yatağa bırakmış, gözlerini de sıkıca kapatmıştı. Birkaç dakika bile sürmeden derin bir uykuya dalmıştı.
Bu derin uykusu çok uzun sürmemişti tabii ki. Alarmının çalması ile birlikte kalkmak zorunda kalmış, işe gitmek üzere hızlıca hazırlanmıştı.
Kulakları kulağında bir şekilde yürürken kolayca hastaneye ulaşmıştı. Dün çalıştığı servise çıkmak için asansöre binmişti. Asansörün kapısı kapanacakken karşıdan koşarak gelen birini fark etti.
"LÜTFEN ASANSÖRÜ BEKLETİN!!"
Yüzünü seçemediği koşan çocuğun sesini duymasıyla birlikte asansörün kapısının kapanmasını engellemişti.
Çocuk yaklaştıkça yüzü daha da netleşmişti. En son asansöre bindiğinde nefes nefese kalmıştı. Nefeslerini düzene sokmaya çalışırken Mark'ın yüzüne bakamadan teşekkür edebilmişti.
Mark biraz heyecanlanmıştı. Çünkü asansöre binen kişi Jaemin'den başkası değildi. Yüzüne bakmaması bir şanstı aslında, yüzüne baksa teşekkürüne karşılık olarak sorun olmadığını bile söyleyemeyebilirdi.
Jaemin nefeslerini düzene soktuktan sonra sırtını asansöre yaslayıp onun yüzüne bakmıştı.
"Daha demin yüzüne bakamadım, nefes nefes kalmıştım. Kusuruma bakma lütfen, kaba göründüysem eğer."
Mark da onun yüzüne bakıp başını olumsuz anlamda iki yana sallamıştı.
"Sorun değil, kaba görünmedin. Nefes almaya çalıştığını anlamıştım."
"Sevindim o zaman."
Jaemin birkaç dakika suratına baktıktan sonra bir şey hatırlamış gibi bir hâle büründü.
"Sen şey değil misin, geçen yine asansörde karşılaştığım çocuk? Bizim hastanede mi çalışıyordun, hiç de görmedim seni."
Mark hatırlayabiliyor olmasına şaşırsa da bozuntuya vermemeye çalıştı.
"Evet evet, benim o. Şey aslında çalışmaya başlayalı çok olmadı. Yeni işe alımlarda girdim. Görmemiş olman çok normal."
"Anladım. Ben Na Jaemin bu arada."
"Ben de Mark Lee."
"Memnun oldum Mark, neredensin? Koreli değil gibisin."
"Yarı Koreliyim denilebilir. Yarı da Kanadalıyım. Korece adım Lee Minhyung istediğini kullanabilirsin. Ben de memnun oldum."
"Mark demek daha kolay sanırım. Minhyung biraz uzuuun."
Mark Jaemin'in sözlerine ve şirin şirin konuşmasına karşın güldü.
"Sen bilirsin, hangisi rahat hissettiriyorsa onu kullanman daha iyi tabii ki."
Bu tatlı ikilimiz servise gidene kadar konuştular. Servisin olduğu kata geldiklerinde sohbetlerine devam edip ilerledikleri zamanda Jeno ve Renjun'un yanlarına gelmesiyle birlikte 4 kişi olarak sohbetlerine devam ettiler.
Jeno ve Renjun çocukluk arkadaşı, Jaemin ve Jeno liseden arkadaş, Jaemin ve Renjun da Jeno'nun sayesinde tanışan arkadaşlardı. Aslında bugün resmî olarak tanışmıştı Jaemin ve Renjun. Fakat Jeno Renjun'dan bahsettiği için Jaemin onun hakkındaki çoğu şeyi biliyordu.
İşte bu arkadaşlık zincirinin içine bir de Mark eklenmişti. Sohbetleri eğlenceliydi. Fakat Mark biraz da suçlu hissediyordu. Penceresinden ikisini izlediklerini onlara söyleyememişti tabii ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
view//markmin
FanfictionKanada'dan babasının işi nedeniyle taşınmak zorunda kalmıştır. Sitesinin önünde olan hastanedeki bir odada gördüğü çocuk dikkâtini çeker. For @user46370381 ♡