9.Bölüm: Savaş başlasın...
"Bence de gidebilirsiniz." dedim yapmacık bir gülümsemeyle.
Ateş de güldü. Sırf Gökhan var diye güldüğüne emindim.
"Hadi o zaman biz kalkalım." dedi gruptan birisi.
Kapıya doğru yöneldiklerinde Gökhan ve Ela birbirlerine sıkıca sarıldılar. Ve sonunda, çıkıp gittiler!
"Ela, artık uyuyalım mı? Çok uykum var. Yarın da bizi eniştemizin arkadaşlarıyla tanıştırırsın."
"Tamam, artık uyu sende. Biliyorum iki saattir telefonda oyalandığını."
"Sen de uyumadın değil mi?"
"Evet, Gökhan'ın aramasını bekledim. Ama gelerek kötü birşey yaptı. Buraya geldi bütün arkadaşlarıyla. Nereden buldu onu da bilmiyorum. Serra'nın evini nereden öğrenmiş olabilir ki?"
"Kanka sen kızlara baktığını gördüm dedin ya, emin misin bundan?"
"Evet, eminim yan tarafımızdaki kız grubuna bakıyordu. Ama ona son bir şans verdim."
"Peki, hadi geç odana."
"İyi geceler Zeyno'm."
"Sana da." dedim elimle kalp yaparak.
Koltuğa uzandığım an yorulduğumu hissettim. Sonrasında göz kapaklarım kapandı ve derin bir uykuya daldım...
Yüzümde soğuk bir şey hissetmem ile birlikte birden ayağa fırladım. Al işte! Nuray yine elinde telefonla bana şaka yapıyordu. Her şeyin videosunu çekiyor bu kız. Tamam, hatıra için çekiyor, iyi güzel. Ama her şeyi benim üstümde deniyor.
"Nuray!" diye bağırdım. Sabah sabah buz gibi suyla uyanmak çok kötü bir şeydi.
"Evet arkadaşlar, bir videonun daha sonuna geldik. Bunu ileride izleyip çok güleceğiz."
"Nuray, yanımdan ayrıl yoksa senin için kötü ola-" Daha sözümü bitiremeden kafamın üzerinden iki kiloluk un döküldü.
Nuray büyük bir kahkaha kopardı. "Evet arkadaşlar, Zeynep'i kandırdım. Kendisi şuan şokta."
"Nuraaaaaayyy!" Ayağa kalktığım gibi üstüme dökülen tüm unları evin her yerine sirkeledim. Serra Nuray'a kızacaktı ve Nuray temizlemek zorunda kalacaktı buraları sonuçta.
"Zeyno ne yaptın sen ya!"
"Sen bana ne yaptın asıl, halime bak! Hamur oldu kafam, bir de süt dökseydin kek olacaktım!"
"Of Zeynep. İyi ki bir şaka yaptık."
"Bu hamurlar kafamdan nasıl çıkacak, bana onu söyle! Biz birazdan dışarı çıkacağız bunu biliyorsun değil mi?(!)"
"Kafandan nasıl çıkacak ben nereden bileyim."
"O zaman hemen burayı temizlemeye başla, ben duşa giriyorum. Serra evini bu halde görmek istemez." deyip hemen banyoya koştum. Yoksa bana da kızardı Serra, biliyordum.
Kafamdaki unları zar zor çıkarttım. Duştan sonra odaya gidip yanıma aldığım gri dar pantolonumu ve üstüne beyaz salaş tişörtümü giydim. Saçımı düzleştirdim. Sürmeyeceğimi düşünerek yanıma aldığım kırmızı ruju çıkarttım, sürmeli miydim?
Sürecektim. Hem bana ne zararı olabilirdi ki?
Hafifçe sadece biraz pembeleşmesi için sürdüm ruju. Sonra odadan çıktım. Çıkar çıkmaz Nuray'ın sesi duyuldu."Ooo ruj sürmüşüz bakıyorum da."
"O kadar belli oluyor mu sürdüğüm?"
"Yok Zeynep ya, sen bunu bilmiyor musun? Kendisi tam bir makyaj ustası her şeyi anlıyor."
"Aynen öyle. Ama yakışmış Zeyno."
"Teşekkür ederim. Hadi gidelim artık."
"Tamam, hadi. Abime söyledim bizi alacak işe giderken bırakacak kafeye." Nuray demişti bunu.
Yarım saat sonra...
Biz kapının önünde beklerken beyaz bir araba yavaşladı önümüzde. Nuray'ın abisiydi bu.
Arabaya bindik, yaklaşık 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra nihayet kafeye ulaştık.
Onların grubu çoktan gelmişti. Kocaman camları olan kafeden hepsi görünüyordu.
Biri bizi tanımış olacak ki, el salladı. Nuray da gülerek karşılık verdi.
İçeri girdiğimiz an, beşinin de gözü bizim üzerimizdeydi.
Herkes selamlaştıktan sonra Nuray hemen kendini tanıttı.
"Ben Nuray, Nuray Yalçın. Tanıştığıma memnun oldum.
"Ben Serra Doğan. Tanıştığıma memnun oldum."
"Zaten beni tanıyorsunuz." Dedi Ela.
Bana kaş-göz işareti yapınca isteksizce kendimi tanıttım.
"Ben de Zeynep Yılmaz. Oldu mu?" Ela yalvarırım gibi baktı yüzüme. Dayanamadım.
"Yani tanıştığıma memnun oldum."
Sonra Ateş'in kulağına doğru fısıldadım "Hiç olmadım"
Gülümsedi. "Ben de" diye mırıldandı. "Düşüncelerimiz karşılıklı."
"Şimdi ben kendimi tanıtayım. Ben, Gökhan Yalçınkaya."
"Ben, Mert Boysal."
"Ben, Cüneyt Özdemir."
"Kerem Korkmaz." dedi bir çocuk yan masadaki kızlara göz kırparken. Grubun çapkınıydı heralde.
Gökhan da Ateş'e kaş-göz yapıyordu. Şu çocukla aynı durumda olmak bile beni sinir ediyordu ya!
"Ateş Karademir. Ben de memnun oldum." dedi bana öldürücü bakışlar atarken.
Sonra biraz oturduk. İlgi alanlarımızdan falan bahsettik. Daha doğrusu onlar bahsetti. Ben pek konuşmadım. Ateş de öyle! En sonunda kalkmaya karar verdik.
O sırada, tam o sırada canımı yakan bir şey inlememe neden oldu. Biri ayağıma basmıştı. Hem de çok sert bir şekilde. Kızlar telaşlanıp "Ne oldu Zeynep?" diye sorular sorarken bir masanın altına baktım, bir de karşımda sırıtan Ateş'e. O yapmıştı.
"Başıma hafif bir ağrı girdi de."
"Zeynep, istersen hastaneye gidelim. Hafif bir ağrıya benzemiyor bu."
"Yok, yok. İyiyim. Kalkalım artık."
Kafenin kapısına doğru ilerlediğimiz sırada son bir kez arkama baktım. Ateş bana eliyle boğazını keser gibi işaret yapıyordu. Neydi bu şimdi, savaş mı istiyordu?
Peki...
O zaman kılıçlar çekilsin, savaş başlasın...
~711 kelime~
Woww! Şimdiye kadar yazdığım en uzun bölüm oldu mcmdmd
Sizce güzel bir bölüm müydü?
Ateş'e sövdünüz mü? xmdmmd
Favori karakteriniz kim?
-Zeynep
-Ela
-Serra
-Nuray
-Ateş
-Gökhan
-Cüneyt
-Mert
-Kerem(Çapkın jojuk kkdksm)Umarım beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Sizleri seviyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEŞ'E DÖRT!
Teen Fiction"Düşman olmayı keselim artık, arkadaş olalım. Sonuçta biz sevgili olunca düşmanlık bitti, değil mi?" •••