01 Aralık, 2000
Genç adam, sabah erken saatteki dersine gitmiş ve hava kararmaya başlarken evine dönmüştü. Evi eski bir apartman dairesinde yer alıyordu. Aslında bu genç adam, babasından kalma evde yaşamak hiç ama hiç istemiyordu; mahallenin ve hatta o apartmanda yaşayan insanların soğuk bir havası vardı; genç adam birkaç yıldır burada yaşamasına rağmen hiç alışmamıştı.
Siyah poşetin içindeki viski şişesine dikkat ederek seri adımlarla evinin olduğu ikinci kata çıktı, kapının önüne geldiğinde bir an duraksadı ve kaşlarını çatarak kapının önünde duran; kahverengi paspasın üzerindeki, beyaz zarfı gördü.
Eğilip zarfı alırken, üzerinde, "Gökyüzü Mavisi Gözlere..." yazan bir el yazısı olduğunu gördü. İster istemez gencin içine tuhaf bir endişe yayıldı, gözleri açık maviydi ve bu kadar güzel el yazısına sahip herhangi birini tanımadığını anımsadı.
Düşünceli bir şekilde ceketinin cebinden evinin anahtarını çıkardıktan sonra kapıyı açtı ve içeriye girdi. Evin içi ferahtı fakat adamın hissettiği duygu karmakarışıktı. Salona doğru adımlarken, elinde tuttuğu beyaz zarfa bakıyordu.
Her zamanki yerine, büyük camın kenarındaki koltuğuna oturdu ve içine viski konulmasını bekleyen kristal bardağa, siyah poşetten çıkardığı sarı sıvıyı yarısına kadar doldurup bıraktı. Kısa bir an için bıraktığı zarfı tekrardan eline aldı ve içindeki huzursuzluğu yok saymaya çalışarak zarfı açtı.
İçinden bir kağıt çıktı.
Zarfın üzerinde yazan güzel el yazısının aksine, daktilo ile yazılmış uzun bir yazı ile göz göze geldi. Tahminince bu, kendisine özel olarak yazılmış bir mektuptu. Sol eliyle, kristal bardağı kavradı ve viskiden birkaç yumdum aldıktan sonra arkasına yaslanıp, mektubu okumaya başladı.
15 Kasım, 2000
Sevgili Gökyüzü Mavisi Gözler...
Şu an, bu satırları okuyorsan, bilmeni isterim ki ölmüş olacağım. Kim olduğumu bilmiyorsun, adımı da bilmiyorsun ve bilmemelisin. Ben hep gizli kalmak istedim, sen de bu gizemli kıza ait; küçük sırların mektubunu okuyacaksın.
Öncelikle, bu satıra geçtiğinde aklında muhtemelen şu soru canlandı: Bu kızı daha önce görmüş müydüm?
Korkarım ki, hayır. Beni hiç görmedin ama ben seni neredeyse her gün gördüm, görmesem bile rüyalarıma eşlik ettin. Seni seviyordum ve seni sevmeyi ben istedim. Seni sevmek istedim. Belki sana saçma, belki de zaman kaybı gibi gelebilir fakat sevmek istedim ve sevdim.
Seni severken şunu fark ettim: Senin hakkında her şeyi bilmek, sevinç, korku ve üzüntülerini hissetmek istedim.
Seni ilk defa, iskelenin yanındaki ufak bir kafede gördüm. Oraya ilk kez geliyordum ve bu şehre çok yabancıydım. Cam kenarında, denizin en eşsiz manzarasına karşı oturmuştun ve keyifle kitabını okurken kahveni yudumluyordun.
Fazla güzeldin, benim için bir erkeğe göre fazla güzel ve çekiciydin. Koyu kahve saçlarının ardındaki gökyüzü mavisine benzeyen gözlerini görünce adeta hayran kaldım. Bir adamın, bu kadar güzel olması hiç ama hiç adil değildi.
O kafeye, sadece deniz manzarası eşliğinde çayımı yudumlamak ve kendi düşüncelerimle boğuşmak için gelmiştim ama bütün planlarımı bozmuştun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Sırların Mektubu
أدب نسائيTek bölüm kısa hikayedir. "Bir adamın, bu kadar güzel olması hiç adil değildi." ©Haziran, 2020 • İrem Oruç