Jeongguk adeta yağmur ormanlarının orta yerinde uyandı. Etrafındaki her şey sıcak, vahşi ve ıslaktı.
Jimin'in yüzü alfanın boyun girintisine sığınmış, sol bacağını alfanın kalçasından üstüne atmıştı. Huzurla nefes alıp veriyordu, artık alfanın kucağında dayanılmayacak kadar ateşler içinde değildi. Jeongguk büyük bir rahatlıkla nefes verdi, iğne işe yaradığı için sevinmişti. Bir şekilde Jimin'i zehirlemediği için de minnettardı. Pamuk ve huzur kokulu, olaysız bir andı. Kapı birden gürültüyle açılıp Jackson içeri girdiğinde, uykusuz geçirdiği gecenin yorgunluğuyla alfa gözlerini yeniden yummak üzereydi.
"Jeongguk, gitmemiz ge-" Jackson duraksadı ve yüzündeki korku dolu ifadeyle ona bakan alfaya baktı. Jackson'un gözleri Jeongguk'un kolları arasında bedene kaydı, kim olduğunu anladığında şaşkınlıktan ağzı kocaman aralandı. "Oha."
"Siktir," mırıldandı Jeongguk, hareket edebilir bir konumda değildi. "Öyle değil- Şu sikik kapıyı kapatır mısın bi?!" diye çıkıştığında Jackson cırladı ve hemen kapıyı örttü.
Sonra sessizlik oldu.
Jeongguk hareket edemiyordu, Jimin'i uykusunda rahatsız etmek istemediği için vücudunu oynatmıyordu ve Jackson karşısındaki bu manzarayı keyifle izlemeden duramıyordu. Şerefsiz bir gülümseme Jackson'un dudaklarında büyürken beta 'ben biliyordum' dercesini kafasını sallayarak Jeongguk'a doğru kaşlarını kaldırıp indiriyordu. Jimin uykusunda kıpırdanıp tekrar dikkatini ona vermesini sağladığında Jeongguk tam da betaya ağzının payını vermek üzereydi. Omega yavaşça gözlerini açtı ve kirpiklerini kırpıştırdı, burnu titriyordu.
"Je-Jeongguk?" dedi çatallı sesiyle. Biraz daha gözlerini kırpıştırdı, havayı kokladı ve kafasını çevirip kapının yanında duran Jackson'a baktı. Boğazında düğümlenen küçük bir ses çıkardı ve Jeongguk'un göğsüne sindi, karşısındaki betanın Jackson olduğunu ve kendisine bir zarar vermeyeceğini bilse de garip bir şekilde tedirgin hissetmişti. "Neden burda? B-burda olmamalı."
Betanın gözleri duyduklarıyla kocaman oldu, sonra jeton düştü ve bir adım geriledi, hemen sonrasında havadaki kokuyu tanıdı. Jeongguk ve Jimin'e ait olduğunu varsaydığı kokunun mükemmel bir karışımı.
"Siktir," diye fısıldadı Jackson. "Yoksa siz-"
"Hayır," Jeongguk cevap vermekte gecikmeden konuştu. Örtüyü çekip Jimin'i altına gizledi. "Hayır, tabi ki hayır... Hem sen neden buradasın?"
Jackson'un gözbebeklerine mavi karışmaya başlamıştı. Betanın dudakları aralanmış, hızlı nefesler alıyordu. Resmen Jimin'in kokusunu tadıyordu ve bu bir şekilde Jeongguk'un içine sinmedi. Hırladı.
Jackson gözlerini Jimin'den çekip hemen özür diler gibi kafasını eğdi. "Acil bir toplantı var." dedi boğazını temizledikten sonra. "Aslında şu an hemen orada olmamız gerek."
Jeongguk kafasını sallayarak onu onayladı. "Tamam. Tamam bana birkaç dakika ver. Imm, dışarıda, bekleyebilir misin acaba?"
"Tabi dostum, olur. Tamam."
Beta odadan çıkıp kapıyı da ardından sımsıkı örttükten sonra Jeongguk Jimin'e döndü. Omega alfanın göğsüne sokulmuş, gözleri kapalı, kaşları hafifçe çatılıydı. Alfanın tüm duyuları bu görüntü karşısında tatlı bir şekilde ürperdi fakat bir şekilde kendini sakinleştirmeyi başardı. Kalkan ereksiyonunu indirmek için o kadar uğraştıktan sonra şu an hiç sırası değildi.
"İyi misin?" diye sordu Jeongguk, sözcükler ağzından yuvarlanırken bile öylesine yumuşaktı ki. Jimin'in yüzünü kapatan saçlarını yüzünden çekti. "İşe yaradı mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Omega Revolution • Jikook • Çeviri
Fanfic'Seni sevmek savaşa gitmek gibiydi, Asla aynı kişi olarak dönemedim.' -Warsan Shiere Ya da, Jimin'in sevdiği şeyler vardı. Jimin'in nefret ettiği şeyler vardı. Kendi etrafında dönen dünyanın tam da orta yerinde, Jeon Jungkook ise her iki tarafta da...