-Joutsen-
Ortalık yangın yerine dönmüştü. Her sokaktan yükselen alevler bu kış soğuğunda havayı ısıtıyordu. Patlama sesleriyle senkronize bir şekilde çığlık atan insanların tiz sesleri tüylerimi diken diken ediyordu, kan ve duman kokusu birbirine karışmıştı. Büyüler ve mermiler havada çarpışıyor, benim göremeyecek kadar genç olduğum ama iyi bildiğim tarih tekerrür ediyordu.
Soran olursa, burada, Londra'nın göbeğinde, tuhaf şeyler oldu. Üç grup insan; intikamcılar, Mugglelar ve Üçüncü Mıntıka birbirine girdi. Oysa ki bundan sadece birkaç ay önce her şey fazlasıyla normaldi ve o zamanlar sıkıcı bulduğum normalimizi şimdilerde pek özler olmuştum.
Düşününce eski hayatım kulağa o kadar da sıkıcı gelmiyordu. Artık on yedi yaşında, yetişkin bir büyücü olduğum için babamla birlikte gemiye çıkabiliyordum ama kendi gemimi almam için ne yazık ki okulumu bitirmem gerekiyordu ve tek başıma kaptanlık yapabilmem için ise daha fazla tecrübeye ihtiyacım vardı. Benden büyük kuzenlerim bile yanlarında tecrübeli birileri olmadan henüz denize açılamıyorlardı. Söylediğine göre, babam bile sıkı çalışmasına rağmen anca yirmili yaşlarının ortasına doğru kendi gemisinin kaptanı olabilmişti. Böylesine sıra dışı bir aile işine sahip olduğumuz için şanslı görüyordum kendimi çünkü bu sayede dünyanın dört bir yanından farklı insanlar ve onların çeşit çeşit kültürlerini tanıyabilirdim.
"Baba!" diye böğürdüğümde, babam az ileriden bana seslendi "Gemideyken, kaptan köşkünün dışında, baban değilim." gözlem direğinden kayarak yanına koştum "Kaptan, fırtına bulutlarını gördüm." Babam başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Öyle bakınca hava aydınlık ve bulutsuzdu ama ben ne gördüğümü biliyordum, fırtına bulutları yaklaşıyordu. Gökyüzü analizi bittikten sonra babam bana döndü "Hangi yönde?" geminin burun kısmına doğru işaret ettim "Hemen şu tarafta." babam hafifçe tebessüm etti "O tarafın bir ismi yok mu, ikinci kaptan?" Evet, ben ikinci kaptandım yani bu gemide babamdan sonra benim sözüm geçiyordu.
"Bunun gerçekten bir önemi var mı yahu? Fırtına geliyor diyorum, ba- kaptan!" Babam net bir tavırla "Önemi var tabii ki." diye yanıtladı "Fırtına ondan sağ çıkamayacağımız bir haldeyse rotamızı ona göre belirleyeceğiz." Bu tartışmayı kazanamayacağımı fark edince, pusulamı çıkarıp baktım ve ona yönü söyledim "Kuzey." başıyla onayladı, sancağın dalgalandığı yönü kontrol ettikten sonra mürettebatın duyabileceği şekilde, yüksek sesle konuştu:
"Pekala, tayfa, görünen o ki üzerimize doğru gelen bir fırtına var. Herkes yerini alsın ve emirler için hazır olun!" Hiç kontrol etme gereği duymadan, bana güvenerek mürettebata emir vermesi benim için gurur vericiydi. Mürettebat görev yerlerine koşuştururken, babam bana döndü "Fırtınanın ardı ev sayılır. Rota değişikliği bize istemediğimiz kadar zaman kaybettirir. Okula geç kalabilirsin bile! Sen kaptan köşküne geç, Joutsen ve ben gelip sana çıkmanı söyleyene kadar orada bekle."
Genelde zaten babamın sözünü dinlerdim ama şimdi kaptanım olduğu için söyledikleri benim için bile emir sayılıyordu. İtiraz edemeden kaptan köşküne girdim ve kapıyı sıkıca kapattım. Fırtına bulutlarını görünce tanırdım ama fırtınalar hakkında fazla bilgim olduğu söylenemezdi. Dalgalı bir yolculukla gemiyi tehlikeye sokacağımızı biliyordum tabii ama fırtınadan çıkmamız ne kadar sürerdi ve Swan -babamın gemisinin ismiydi bu- bunun üstesinden gelebilir miydi bilmiyordum. Sadece, babamın kanıyla mühürlendiği için -kurumuş kanı kaptan köşkünde yatağın dayalı olduğu duvarda görmek mümkündü- kaptanına ihanet etmeyeceğini biliyordum.
Swan dalgalarla birlikte sallanmaya başladı. Başta sarsıntılar insana hoş geliyordu ama fırtınanın içine girdikçe midem ağzıma geldi. Sürekli düşme hissiyle eşyalara sıkı sıkı tutunmaya çalışıyordum ama onların da pek sabit durabildiği söylenemezdi. Denizin üzerindeydik ama dalgalara her çarptığımızda sanki kayalıklara çarpmışız gibi hissediyordum ve ses de öyle çıkıyordu. Her seferinde batmamız an meselesiymiş gibi geliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçüncü Mıntıka | Regulus Black + Açlık Oyunları
FanfictionMıntıka Serisi'nin ikinci kitabıdır. Dünyaların Dokunulmazlığı Antlaşması yapıldıktan sonra her şey normale dönecekti. Döndü de... Ya da biz öyle sanıyorduk. Kim bilebilirdi ki intikam için yanıp tutuşanların bir gün hem büyücü hem de Muggle dünyas...