1.4

348 120 63
                                    


"İyi misin sen! yaklaşma abine dedim!"

"Düzgün konuş." Dolunay bana çok sert davranıyor. Bunu neden yapıyor onu da bilmiyorum.

"Özür dilerim." diyip bana yaklaştı sonra beni kucakladı. Oha harbi Dolunay'ın kucağındayım.

"Şimdi uyuma vakti Işıl. Kaç gündür uyuyamadığını biliyorum."
Dedi beni diğer koltuğa yatırırken. Üstüme hafif bi battaniye
getirdi.

"Sen nerden biliyosun?" dediğim an sanki bunu bekliyormuş gibi bana yine çıkıştı.

"Sen gerçekten uslanmassın."siktir deli! Amaaaan çokta umrumda sanki. Uykum var benim bi kere.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

" Abii... ABİ UYANMIŞSIN!" Diyip boynuna sarıldım.

"Bizi çok korkuttun."

"Yaah... Öyle mi?"

"Evet! Hadi okula gidelim. Daha Çiçek'e olanları anlatıcam."

"Sen git!" dedi tekdüze. Bunu söylerken yukarı odasına çıkıyorduk.

"Ben gelmiyeceğim."

"Ne?! Nede-" demeye kalmadan yüzüme kapı kapandı. Bak işte bu beni kırar. Hızlıca aşşağı inip yüzümü yıkadım. Bir kaç okul eşyamı alıp hemen evden çıktım. Okula gidiyormuş gibi görünmem lazımdı. Anlıyor musumuz? Sağıma soluma bile bakmada kaldırımın öbür tarafına koştum. Nereye gidiceğimi çok iyi biliyordum. Koşar adımlarla yürüyordum.

"IŞILLL!!"

"Lan oğlum bi kere de yanıma gelirken 'Merhaba' diyin gözünüzü seveyim ya..." bunlar ikizlerdi. Bi anda küs olduğumu hatırlayıp sustum. Konuşmayacam onlarla. Zaten geriyorlar beni.

"Bu sefer eğlencesine gelmedik. Seni büyük bi bataklığın içinden kurtarmaya geldik."

"Benim sizin yardımınıza ihtiyacım yok."

"Kendin bilirsin diyeceğimi sanmıyorsun demi?"

"Bizimle geliyorsun Işıl! Çabuk." neydi bunların derdi.

"Lan oğlum siz beni sınıyor musunuz? Yok gidin konuşmak istemiyorum sizinle." birbirlerine bakıp kafa salladılar. Biri elimden diğeri ise ayağımdan tuttu.

"AAAAAHHHHHĞĞ BIRAKIN BENİ! İMDATT!!"

"Sessiz ol yoksa seni alıp şu bahçeye fırlatırız. Ve emin ol bunda gram bile zorlanmayız."

"Yav Mert bırakın beni bakın lütfen diyorum. LÜTFEN!"

"Bekle az kaldı. Şimdi kapat gözelerini."

"Ne? Niyee??"

"Sorma da kapat işte!" Mete'yi onaylıyıp kapattım gözlerimi.

"Biiiirr.... İkiiii....Üüüüç...." diyip beni koltuğa fırlattılar.

"AAAAĞĞĞ SİKİKLER SİZİ." bide gülüyorlar yaaah ağlıycam.

"Lan mallar,Geri zekalılar ne diye getirdiniz beni?"

"Arkadaşımızın kahvaltısız okula gitmesine içimize sinmedi."

"Bakın beni gerçekten bunun için taşıdıysanız ki zaten size hala küsüm. Bi daha barışmam sizlen."

"Tamam, tamam aslında hem kahvaltı için hem de seninle bir şey hakkında konuşucaktık."

"Ee... Neymiş o bir şey?"

"Kahvaltıda konuşalım mı?" diyip arkasında sakladığı koca masayı gösterdi. Bunu reddedicek değildim. Yerimden kalkıp sandalyenin birine oturdum. Çok açtım valla.

"Yavaş ye kız buğazında kalıcak." Yav zaten ağzımda yemek var sen neden bana bişe diyon ki? En nefret ettiğim sözlerden biri.
Ağzımdakini yutunca konuşmaya başladım.

"Eee... Ne konusuymuş. Dökülün bakıyım."

"Biz aslında sizin bodruma inmeniz ve abinde değişecek şeyleri sana diyecektik."

"Siz nerden biliyorsunuz demiycem. Beni mal yerine koyyorsunuz çünkü. Ee..."

"Ya öyle mal falan deme de... Zamanı gelince öğreniceksin."

"Peki tamam da bu zaman ne çeşit bi zaman? Bu gün mü? Yarın mı? Ne zaman? Bunu diyin o zamanda hazırlıklı olıyım."

"Zaman senin elinde. Büyük babanın mektubunu okumadın mı? Orda ne diyor? Artık akıllıca davranma zamanı. Beyninizi yorun. Kimse size ne olduğunu söylemek zorunda değil. Kendiniz ettiniz. Kendiniz bulucaksınız." bu mektubun sözlerinin birebir aynısını nasıl dedi aceba...

Ben bir şey demiyince Mete devam etti.

"Bodruma inerek çok kötü şeylere yol açtınız. Bunun en büyük kanıtı....Abin."

"Tahmin ediyim şu kötü şeyler de başıma gelince anlıycam. Demi?"

"Aynen. Abinin huylarına gelirsek, onun üstüne çok gitme. Bunu Çiçek'e de söyle o insanların çok üstüne gidiyo bak." Kafayı yiyicem demek Abim ve Çiçek'in ilişkisini de biliyorlar.

"Tamam. Başka?" sıra Mert'deydi galiba.

"Abin daha hiçbir şeyin farkında değil. Ama bizde o levellerden geçtik. Acemi birinden akıl almıyorsun yani."

"Başka anlatıcak şeyiniz yoksa artık gitmek istiyorum."
Ben böyle diyip ayaklanınca onlarda kalktı.

"Nerede olduğumuzu biliyor musun aceba? Ancak biz yolu bildiğimiz için seni OKULA bırakabiliriz." bunu derken Mert'in 'okula' kelimesini daha sert söylemesini ilk başta anlamasam da sonra kafam dıkladı. Ben evden çıkıp okula gitmeyecektim ki.

"Hadi kapattım gözlerimi. Işınlayın beni okula."

"Emir alındı! Tamam!"

"Işınlanma efekti devrede Tamam!" bu ikizlerin yanında iki dakika gülmeden durumayıyorum bak.

"Işılll!!!" gözümü açtım. Ohaaaaa harbi okuldayım.

"Ee anlat Eren nerde? Gelmedi mi? Bir şeyi mi var? " Çiçek bunlar gibi bir çok soru sorarken bende onu solluyup sınıfa geçtim. Hiç bi bok yapamadı. Mal mal ağlaması zaten sinirimi bozuyor bi de onun sualleriyle uğraşamam.

"Işıl!! Naber?" bunu diyen Güneş'e mal mal baktım. Daha geçen gün Güneş'in çıkma teklifini reddetmiştim.

"Hııı.. İyiyim. Sağ ol." diyip onu geçiştirdim. Yerime geçerken gördüğümle şok geçirdim resmen.

"Yok artık!"

"Gelsene Işıl yaa biz gidelim." diyen Güneş'e bakamadım bile.

YİLDİZ DOLUNAY'IN ÜSTÜNDE OTURUYORMUŞ ŞEY EDİYORLARDI...

Bu bölüm biraz acımasız bitti galiba. 😶 benim fikrim yok.

Yorumlarınızı bekliyorum. Sizce Işıl bundan sonra Dolunay'a güvenebilecek mi?

Votelerinizi bekliyore... Diğer bölümde göşmek üzere gidiyore.

VAMPİRCİLİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin