9

1.4K 153 28
                                    

Hava karanlıktı, belli ki akşam olmuştu. Esneyerek biraz gerindim ve yatağın diğer ucunda yatan Johnny'ye baktım. Çıplak kolları üzerimizdeki yorganı sıkıca sarmış, siyah saçları yatağa dağılmış, sırtını bana dönmüştü.

Sırtındaki boyalara gözüm çarptığında, hafifçe güldüm. Ellerimden bulaşmış olmalıydı.

Derin bir iç çekerek ona doğru yaklaştım ve yanağımı omzuna yaslayarak ona arkadan sarıldım. Sarılmak, öpüşmek, sevişmek gibi kavramlar beni pek etkilemezdi fakat Johnny'ye sarılırken içimde oluşan sıcak, sarılış hissini seviyordum. Sanki kolları bedenimden içeri kayıp ölümlü, zayıf vücudumun içindeki canlı, yaşayan, o ruh ya da kalp olarak sınıflandırdığımız asıl Flora'ya sarılıyor gibiydi.

Johnny Seo, benim zihnimde dolaşan yılanların, tuvale akıttığım zehrin ve bir karışlık beynimin içindeki en güzel çiçeklerin hammaddesiydi.

Hayatım boyunca hiç böyle şeyler hissedeceğimi düşünmedim. Johnny olmadan nefes alamıyormuçasına boğuluyorum, o olmadan acı çekiyorum gibi şeyler söyleyemezdim, bu kadarı için fazla zekiydim fakat yine Johnny'nin benden uzakta olmasındansa böyle kollarımın arasında, sıcak ve benim boyalarımla kaplı olmasını tercih ederdim.

Boya kaplı elime bir öpücük kondurulduğunda, gülümseyerek ben de onun gibi, dudaklarımı onun omzuna bastırdım.

"Akşam olmuş." diye mırıldandı, uyku sersemi bir sesle.

Johnny Seo'nun her hâli içimde ne kadar his, duyu ve düşünce varsa hepsini birbirine karıştırıyordu fakat hiçbiri şu anki kadar olamazdı.

Sesi mavi rengi hatırltıyordu, tadı ve kokusu da vanilya gibiydi. İçime yaz aylarında iskeleye oturduğunuzda suratınıza çarpan o soğuk, serinletici rüzgâr gibi bir his yayıyordu.

"Öyle." diye mırıldandım.

Sırt üstü dönmek için hareketlendiğinde, kollarımı ondan çektim ve rahat bir pozisyon almasına izin verdim. O ise sırt üstü döner dönmez beni kendisine çekmiş ve kollarını bana sarmıştı.

"Uzakta olduğunda içimi kaplayan hissi sevmiyorum." dedi, sessizce.
Başımı onaylar gibi salladım.
"Ben de."
Aramızda birkaç saniyelik bir sessizlik olduğunda, başımı yasladığım kolundan kalırdım ve ona baktım.

"Sakıza ihtiyacım var."

"Yine ne düşünüyorsun?" diye sordu hafifçe gülerek.
Dudaklarımı bilmiyorum der gibi büzdüm çünkü gerçekten şu an aklımdan ne geçiyordu, ben de bilmiyordum.
"Yakalayamıyorum, çok hızlılar." diye mırıldandım, başımı geri onun koluna koyarken.
Gülerek başıma bir öpücük kondurdu.
"Beynin hiç durmuyor, değil mi?"
"Senin duruyor mu?" diye sordum, çocuk gibi.

Bazen Johnny aklımı gerçekten çok karıştırıyordu. Benim gibi olduğunu, çok düşündüğünü, hatta benden daha zeki olduğunu biliyordum fakat benim aksime kendisini insanlara kabullendirebiliyor, düzgün iletişim kurabiliyor, yüksek sesten rahatsız olması ya da bir şeyi düşünürken araya başka düşüncelerin girmesi gibi sıkıntılarını gizleyebiliyordu.

İyi bir aktör müydü, yoksa durumları çok mu iyi idare ediyordu anlayamıyordum.

"Seninle beraberken düşünmüyorum. Beynimin her tarafını kaplayan gri bulut oluyor, genzime süzülüyor ve beni boğuyorsun fakat itirazım yok. Soyut bir kızsın. Saçlarımın arasında boya görmek istersen, öyleyse zihninde saçlarıma boya bulaştırırsın ve saçlarımı boya kaplar, o küçümsediğin bir karışlık beynin, senin tüm gerçekliğin. Sanatını bile o bir karışlık beyninle yapıyorsun ve emin ol o küçücük zihnine sığmak, senin elinin değdiği bir çizgi olmak tenimde hissediliyor. Dediğim gibi, bir itirazım yok, sonsuza kadar zehirli yılanlarını boynuma dolayıp beni boğabilirsin."

Parmakları saçlarımda gezinirken, hafifçe gülümsedim. O da gayet iyi biliyordu ki yarın sabah olduğunda, okula beraber de olsa adım attığımız andan itibaren biz tekrar birer yabancı olacaktık. Eğer ilaçlarımı unutmasaydım, bugün yanıma bile gelmezdi ve ben de onunla gitmezdim.

Biz bugün sadece denk gelmiştik. Her zamanki başına buyruk hareket etmiştik, hepsi buydu. Onun parlak hayatı, benim yer altındaki çukuruma sığmazdı. Biz sadece istediğimiz gibi davranmış, hiçbir şeyi düşünmemiştik.

O bir sevgili aramıyordu.

Şanslıydı ki ben de.

Yine de istediğimde evine çat kapı gelip tüm vücudunu boyalarımla kaplayabileceğimi bilmek hoşuma gidiyordu.

"Şimdi uyursak sabah okula uyanamayız." diye mırıldandım, koluna çizdiğim küçük karışıklıkta parmağımı dolaştırırken.
Tek kaşını kaldırarak biraz şımarık bir ifadeyle bana baktı.
"Uyumasak da yatakta kalabileceğimiz bir şey biliyorum."
Sorar gibi ona baktığımda üstümüzdeki yorganı kaldırdı ve çıplak vücutlarımızı gösterdi.

Ufak bir kahkaha atarak ona baktığımda, gülerek beni kendisine çekti.

Johnny Seo bana bir yabancı olamayacak kadar sıcak, yakın ve tanıdıkken yarın olmasını, Johnny'nin sıcak dudaklarından uzaklaşmayı ve belimdeki ellerinin üzerimden çekilmesini zerre istemiyordum.

Fakat ikimiz de biliyorduk ki aşk hikâyeleri, bizim gibi beyin çarkları biraz hızlı dönenler için değildi.

take off your clothes ➵ johnny seo✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin