4

1.4K 175 73
                                    

Siyah elbisem, beyaz tenimde parlarken, aynada son kez kendimi süzdüm. Siyah, uzun saçlarım özenle dalgalandırılmış, sade ama koyu makyajım fena durmuyordu. Normalde de öyle kendisine aşırı özenen bir insan değildim ama şu an diğer kızların aksine gayet sade duruyordum, ki bu da hoşuma gitmişti.

İnsanların onlar için hazırlandığımı düşünmesi beni rahatsız ederdi. Kendim için hazırlanıyordum, kendimi güzel hissetmek istediğim için. Onların aptal düşünceleri umrumda değildi.

Kapıyı ittirerek müstakil evden içeri girdiğim anda suratıma çarpan yoğun dumana hafifçe gülümsedim. Her yer buram buram ot kokuyordu. Herkesin elinde içki bardakları vardı ve şimdiden çoğunun kafası uçmuş gibiydi.

Klasik bir Chicago partisiydi, pek de şaşırdığımı söyleyemezdim.

İçeride son ses çalan müzik, başıma ağrılar saplanmasına sebep olurken, tir tir titreyen vücudumu sakinleştirmeye çalıştım. Yüksek sesler tüm savunma sistemimi mahvediyor, kendimi kafamı duvarlara vura vura gebertmek istememe sebep oluyordu.

Çantamdan çıkardığım sakız paketinden aldığım iki-üç naneli sakızı ağzımdakinin yanına ekledim. Görünüşe bakılırsa çok ihtiyacım olacaktı.

Yavaş adımlarla evin içine ilerlerken, gözlerim Johnny Seo'ya dair en ufak bir iz bulmak için etrafı taradı. Yalnız kaldığında özgüveni düşen, tir tir titreyen tiplerden değildim fakat beni buraya çağıran oydu, misafiriyle ilgilenmesi gerekirdi.

Değil mi?

Gözlerim Johnny yerine Sarah Chung'ın çekik, yeşil gözlerini bulduğunda, dolgun dudaklarını iki yana itti ve sarı saçlarını omzundan geriye iterek bana el salladı. Onunla daha önce hiç konuşmamıştık, pek benim kafamda değildi.

Kimse benim kafamda değildi.

En az on iki santimlik topuklu ayakkabılarına rağmen gayet düzgün attığı adımları, benim karşımda durduğunda, gülümsemesi biraz daha büyüdü.

"Selam, n'aber?"

"İyi." dedim, başımı hafifçe sallayarak.
Ona nasıl olduğumu sormamı bekler gibi bir ifadeyle baksa da, ağzımı açmadım. Yüzü düşerken, benim yüzümde ise ufak, fark edilmesi zor bir gülümseme belirdi. İnsanlarla oynamayı severdim.

Sadece ufak, zararsız bir hobi.

"Seni burada gördüğüme şaşırdım, parti kızlarına pek benzemiyorsun." dedi, muhabbet açmaya çalışarak.
Başımı onaylar gibi salladım.
"Değilim zaten. Johnny davet etti, ben de geldim." dedim, gizlemeyerek.
Suratında hafif bozulmuş bir ifade belirdiğinde, onaylar gibi başını salladı.
"Johnny'yi arıyor olmalısın öyleyse..." dedi, dudaklarını dişleyerek.
İşaret parmağı yukarıya doğru havalandı.
"... Yukarıda Mark Lee ve Jung Jaehyun'la ilgileniyordu."
Başımı onaylar gibi sallarken, hafifçe omuzlarımı silktim.

İnsanların belki de en büyük sorunları dinlemeden konuşmaktı. Kendilerini çok zeki sanarlar, karşısındakinin cümlesi bitmeden kendi kendilerine tamamlarlar, sorulmayan şeylere cevap verir, burunlarını üzerlerine vazife olmayan şeylere sokarlardı.

"Aslında aramıyordum ama sağol." diye mırıldandım, yanımdan geçmekte olan çocuğun elindeki içeceği alırken.

Çocuk çatık kaşlarla bana doğru dönse de, göz kırparak ona içeceği kaldırdığımda, anında selam verir gibi gülümseyerek hafifçe başını eğdi.

Sarah'nın suratı sanki asılabilirmiş gibi daha da asıldığında, ona arkamı döndüm ve yavaş adımlarla evin üst katına çıkan merdivenlere ilerledim. Aşağıda bangır bangır çalan müzik burada daha kısıktı ve ben o ana kadar aslında başımı nasıl ağrıttığını fark edememiştim bile.

Çenemi kırarcasına çiğnediğim sakızımı dişlerim arasında sıkıştırmayı keserek normal bir şekilde çiğnemeye başladım.

O sırada koridorun sonundan korkunç öğürme sesleri ve Johnny Seo'nun sitem dolu bağırışı yükseldi.

"Oğlum ne demek ispirto içtik? Kus ulan! Kus!"

Ağzımdan ufak bir kahkaha kaçarken, gerçekten gülmeyip de ne yapacağımı bilemiyordum. Gerçekten basketbol takımı hayatımda gördüğüm en aptal insanlardan oluşuyordu.

Koridorun sonundaki banyoya ulaştığımda, aralık kapıdan içeriye bakmaya çalıştım. Pek bir şey gözükmüyordu fakat anlaşılan Mark Lee ve Jung Jaehyun aşırı uçmuş, zehirlenmenin eşiğinde ve büyük ihtimalle yarı körlerdi.

"Yardıma ihtiyacın var gibi duruyor." diye mırıldandım, kapıyı açarak.

Johnny'nin gözleri bana dönerken, suratında bir gülümseme belirdi.
"Hey!"
"Hey." dedim, onun aksine daha küçük ve yamuk bir gülümsemeyle.
Gözlerimle biri küvete, diğeri tuvalete kusmaya çalışan iki çocuğu gösterdim.
"Sorun ne?"
Gözlerini devirdi.
"Salaklar ispirto içmiş, kör olacaklar."
"Ben hâllederim." dedim, başımı sallayarak.

Johnny merakla ne yapacağımı izlerken, büyük ihtimalle bunu tahmin etmiyordu fakat ispirtoyu vücutlarından bir an önce atmaları lazımdı ve görünüşe göre ikisi de kusamıyordu.

Ben de ikisinin de midesine birer yumruk indirerek onlara yardımcı oldum.

Onların iğrenç kokuları ve öğürme seslerine yüzümü buruştururken, Johnny ise düz, pek de etkilenmemiş bir yüzle onlara bakmaya devam etti.

Johnny Seo gerçekten tahmin edilemezdi ve bu bende alışkın olmadığım, farklı hisler uyandırıyordu.

Sanki zerre ihtiyacım olmayan aşkına biraz da olsa ihtiyacım varmış gibi.

Sonunda Mark da, Jaehyun da kendilerine biraz olsun geldiklerinde, onlara gözlerimi devirerek dışarıyı işaret edin.
"Gidin Target'ten yoğurt alın. Meyveli yoğurt değil, Yunan yoğurdu." dedim, sırtımı banyo duvarına yaslarken.
Başlarını sallayarak bana teşekkür eder gibi ellerini kaldırdılar ve sendeleyerek banyodan çıktılar.

"Aptal herifler..." diye tısladı Johnny, onların arkasından onaylamaz bakışlar atmaya devam ederken.
Gözlerini bana çevirdi.
"Partide mi kalacaksın, yoksa çoktan sıkıldın mı?"
"Ne o, beni eve göndermeye mi çalışıyorsun?" diye sordum, alayla kaşlarımı kaldırarak.
Sırtını duvardan çekerek bana yaklaştığında, başımı kaldırarak gözlerimi onun yüzünden ayırmadım.

Göz kontağı kurulduğunda, insanların sanki içini görüyormuşum gibi, uzun uzun bakmayı severdim. Çoğu kişi ise rahatsız olurdu.

Sanırım biraz da bu yüzden seviyordum.

Aptallar ve köpekler, ateşten ve benden korkardı.

"O yüzden söylemedim. Aslında düşünce yapını seviyorum, sohbet edebiliriz diye düşünmüştüm fakat istersen partiye de inebilirsin."

"Gürültüden nefret ederim, şu kusmuk kokulu banyo bile beni partiden daha az rahatsız ediyor." dedim, yüzümü buruşturarak.
Hafifçe güldü ve ellerini ceplerine koydu.

"Odama gelmek ister misin?"

Kaşlarım hafifçe havalanırken, ciddi olup olmadığını kontrol etmek için onu şöyle bir süzdüm.

Ve yüzde yüz ciddiydi.

Başımı salladım.

"Olur."

take off your clothes ➵ johnny seo✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin