Amanda Ripley, Sevastopol İstasyonu, 2137

139 13 3
                                    

...

İçeri girdiğimde ilk işim bir Android bulup, beni "Marshall Waits" denen adama götürmesini sağlamaktı. Bu o kadar zor görünmüyordu.

Büyük harflerle yazılmış "Lorenz SYS/TECH Spire" kapısının önüne geldim. Elimdeki Bakım Jakı'nı kapının kilidini kırmak için kullandım. Tam kilidi yerinden kaldırıyordum ki, arkamdan birisi kafama silah doğrulttu.

-Merhaba sevgili bayan.

"Bu da kim böyle!?" dercesine bir bakış attım.

-Adım Axel. Şimdi elinizdeki tüm silahları bana vermeniz için size 20 saniye veriyorum.

İyide, elimdeki tel alet bu Bakım Jakı'ydı.

-Silahım var gibi mi gözüküyorum?

Adam beni baştan aşağı süzdü.

-Görünüşe aldanmak bana göre değil. Pekala, neden buradasın?

Adama yalan söylemeyecektim.

-Beni bekleyen bir gemim var. Annemin uçuş kaydını bulmalıyım. Waits denen adam nerede olduğunu biliyor olmalı.

Adam, ben "Waits" der demez yüzünü ekşitti.

-O adama güvenmeni kim söyledi? Ciddi olamazsın.

+Nasıl yani? Buranın yönetimi Waits'in elinde, değil mi?

-Evet. Ancak bu ona güvenmen gerektiğini göstermez.

+Bak, şu an gemimle bağlantıya geçmeliyim ve bunun için ne gerekiyorsa yaparım. Bana yardım edebilir misin?

-Peki. Kısa bir gezintiye çıkalım o zaman.

Axel ile "kısa" bir gezintiye çıktık. Asansöre doğru ilerledik. Ancak birileri çoktan asansörü kapmıştı.

-Hey, uzak durun.

Axel;

-Nereye kaçabileceğinizi sanıyorsunuz? Katil heryerde!

Axel "katil" derken kimi kastettiğini anlamadım.

-Katil mi?

+Evet, tatlım. Gemide biri var ve herkesi öldürüyor. Yeterince açık mı?

Axel bir erkek olmasına rağmen fazla trip atan biriydi. İnsanlara karşı da bir o kadar saygısızdı.

-Hadi tatlım, gidelim. Daha bu gemide çok asansör var.

Bu "tatlım" kelimesi hoşuma gitmemişti.

Geminin sessiz koridorlarında ilerlerken, ince bir çığlık duyduk.

Axel;

-Bunu duydun mu?

Sessiz kalmayı tercih ettim.

Havalandırma boşluklarında birşey hareket ediyordu.

-Axel?

Axel'in koluna birşey damladı. Tam ne olduğunu anlayamadan Axel'e uzun birşey saplandı.

İşte buradaydı.

Parlak ve sert gözüken derisi, ince kemikleri, uzun kuyruğu ve ağzından deli gibi çıkan buharlarla önümde bekliyordu.

Axel bana, ben kuyruğunu Axel'e saplamış yaratığa bakıyordum.

Yaratık birden kuyruğunu çekti ve Axel'i tuttuğu gibi havalandırma boşluğuna çekti. O anda birden 3. Kuleye giden bir metro çağırıp, Samuels ve Taylor'u bulmam gerektiğini düşündüm.

Yaratığın çığlıkları hala duyuluyordu.

Metro istasyonuna geldiğimde nefes nefese kaldığımı hissettim. Bulanık bir şekilde gözüken "CALL" tuşuna bastım ve beklemeye başladım.

Samuels'in bahsettiği yaratık buysa, işim zorlaşacaktı. Bu Zeta Reticuli'nin LV-348 gezegeninden gelen bir Drone Xenomorph'tu. Öldürülmesi oldukça zordu. Bundan 6 yıl önce LV-348'e maden için giden 37 kişilik koloniden kimse hayatta kalamamıştı.

Metro geldi ve girdim. İçeride artık yüzüne bakılmayan iki dergi ve bir bardak duruyordu. Koltuğa oturdum ve bekledim. Şoku atlatamıyordum. Gözümün önünde birini katletmişti.

Metro yavaşladı ve durdu. 3. Kule'ye gelmiştim.

Kapı açıldı, ve içimde olmaması gereken bir sevinç hissettim.

Alien: SonrasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin