Bölüm 8

97 10 2
                                    

Gözlerimi açtığımda bir ateş gördüm. Yakın mı uzak mı, büyük mü küçük mü, bilemedim. Benden uzakta olduğunu anladım önce, sonra ateşin ufak olduğunu fark ettim. Saniyeler sonra da bir mum ateşi olduğunu anlamamla gözlerimi hızla kapamam bir oldu. Gözlerim alev gibi yanıyordu. Sadece birkaç saniye sürdü, gözlerim yaşarmıştı, kıpkırmızı olduklarından da eminim. Gözlerimi açtım tekrar, ne olduğunu hatırlamaya çalıştım, manasız olduğunu düşünüp vazgeçtim sonra. Sanki berbat bir uykudan kalkmış gibiydim, hani verimsiz kabus dolu bir gecenin uykusu.

Nerede olduğumu anlamaya çalıştım. İçerisi yarı karanlıktı, tek başına ufak bir mum bu kadar fayda ediyordu. Dikkatle baktım, gözlerim alışmıştı karanlığa. Üstümde bir kubbe vardı, alçaktı, en üst noktası 3 metre, en altı 2 metre anca. Çadırda olmalıydım. Bir yatakta sırt üstü yatıyordum. Yumuşak değil, kalın sayılabilecek bir bez parçası; kafamın altında tüy dolu bir yastık, ince bir battaniye üstümü örtmüş halde. Evimde bulabileceğimden daha iyi bir yataktı, ama uyuduğum uyku berbat bir uykuydu.

Kafamı bir yöne çevirdim, sağ mı sol mu emin değilim. Anlayabilirsiniz ki kafam pek yerinde değil. Yanımda, biraz uzağımda bir vücut gördüm, yüzüne baktım. Anlam veremedim ilk başta, sonra bir anda irkildim. Öne fırladım aniden. Refleks bağırması çıktı ağzımdan: "Neredeyim ben!" Bağırma ağzımdan çıktığı ilk anda sağ omzumda müthiş bir acı hissettim. Refleks olarak sol elimi sağ omzuma götürdüm. Acıdan ilk başta ne olduğunu anlamadım. Omzum niye bu kadar acıyor olabilirdi ki? Sol elim neden deriyle veya bir kıyafetle değil de nemli, hatta ıslak sayılabilcek bir bezle karşılaşmıştı? Baktım, sağ kolum yoktu. Sağ kolum neredeydi! Bir anda her şeyi hatırladım. Keltoş, ok, zehir, acı, bıçak, elimdeki bıçak, acı, koltukaltımdaki bıçak, acı, kol, olmayan kol, acı ve dehşet...

Ani bir feryat kopardım. Boğazım yırtılacak gibiydi. İçimdeki, vücudumdaki tüm sıcaklık bir ateş gibi yanarak boğazıma yükseliyor ve feryadımla çıkarak tüm çadırı yakıyordu. Tüm vücudum yanıyordu. O an bağırmasaydım bu ateş beni için için yakacak ve kül edecekti. Bağırmak istiyordum. Daha kuvvetli, daha güçlü, ruhumu fırlatıp çıkaracak kadar güçlü bağırmak istiyordum.

Feryadım daha bitmeden gözlerim karardı. Kendimden geçtim ve olduğum yere yığıldım.

-------------------------------------

Sesler... Yine etrafımda birileri konuşuyordu.

"Ne oldu?"

"Uyandı ve tekrar bayıldı."

"Tam olarak ne oldu?"

"Uyandı. Etrafa baktı. Beni gördü. Sonra birden kalktı, koluna dokundu. Sanki kolunun olmadığını yeni fark ediyormuş gibi bağırmaya başladı. Vücudu tamamen bağırmaya odaklanmış gibi bağırdı. Sonra dayanamadı, bayıldı.

"Niye beni çağırmadın?"

"Hemen sizi çağırmaya geldim, Sumor Usta."

"Çekil şöyle." Buruş buruş bir el alnıma dokundu. Çekti, sonra yanaklarımı tuttu. "Çok ateşi var. Yanında dur, başında bekle. Sayıklama, halüsinasyon olabilir. Ben gelene kadar fukaraya sahip çık."

"Yardım edebilirim, Usta."

"Sana denileni yap ve başında bekle. Birazdan gelirim."

Duyabiliyordum. Sesler hem uzak hem çok yakın gibiydi. Kulağımın dibinde bağırıyorlarmış da ben hissediyor ama duymuyor gibiydim. Zihnim çok bulanıktı. Hafif hafif kıvranıyordum. Nefes alışım beni zorluyordu, bunun için ayrı bir çaba göstermem gerekiyormuşcasına durmadan enerji kaybediyordum. Vücudum titriyor, ben üşüyordum. Çok soğuktu. Üstümdeki örtüye sımsıkı sarılsam da yetmiyordu. "Soğuk" diye fısıldadım. Öyle titriyordum ki "soğuk"taki "u"yu uzatarak anca söyleyebilmiştim.

PakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin