Serkes, kardeşi adına Mete Abi'den özür diledi. Tekrar antrenman salonuna giderken Serkes'in arkasına bindim. Bana salvasayı sürmeyi öğretti. Çok basitmiş. Zaten salvasa ne yapacağını biliyor, tek yapmam gereken ufak sinyaller vermek.
Mete Abi beni çalıştırmaya devam etti. Yaptım, denedim. Sonra yine yaptım, yine denedim. Bu çadırda kimse kalmayana kadar devam etti. En son Serkes bana veda edip çadıra gitti. Mete Abi'yle yalnız kaldık. "Bu kadar yeter." dedi. "Sonra devam ederiz."
Mızrağı yere bıraktım. Kollarım yanıyor, bacaklarım ağrıyordu. Elimin içi su toplamıştı ve dokunduğumda acıdığını fark ettim. Fazla dalmış olmalıyım. Vücudum ateş gibi, yanıyor. Ter her yerimi kaplamış. Tüm çadır resmen ter kokuyordu, o kokuyu hissettim.
İki sıra geride banyo alanı olduğunu söyledi. Gittik. Bir salvanın üstüne banyo yapmışlardı. Soyunduk ve nemli bezlerle kendimizi temizledik. Omzuma baktı. "Pansumanı yenilemen gerekmiyor mu?"
"Sonra bir çaresine bakarım." Geçiştir.
"Sumor'a gösterdin mi?"
"Evet. Beni o iyileştirdi zaten."
"Yarın bir uğra yanına. Öyle gel buraya."
"Tamam." Gitmeyeceğim. Gerek yok. Kendi kendine iyileşir.
"Duydun mu beni? Yaran daha iyileşmemiş."
"Duydum." Ama hala, bana duymak istediğimi vermiyorsun. Söyle. Hadi söyle. Durma. Durma. Durma söyle.
Söylemedi. Bekledi. Bekledi. Yine söylemedi. Temizlendikten sonra bana temiz kıyafetleri nasıl alabileceğimi söyledi. Kendime temiz kıyafet getirdim. Mete Abi'nin yanında zaten vardı. Getirdiklerini giydi. Vedalaştık ve ters yönlere doğru gittik.
Sonuç olarak, söylemedi. Söylemedi. Gerçekten söylemedi.
Çadırda Serkes'i bulamadım. Hava zaten kararmıştı. Biraz yatayım dedim. Uyuyup kalmışım. Beni Serkes kaldırdı. Bir kap suyu önüme tuttu. "Hadi elini yüzünü yıka. Okuma yazma öğrenmen gerek."
Evet, öğrenmem gerek. Harbiden öğrenemem gerek. Ama en ufak tereddüt yok. Uyandırdığı için tek bir pişmanlık kırıntısı bile yok.
Sonrasını anlatılmaya değer görmüyorum. Hatalarımı düzeltti. Öğretti. Sonra da uyumaya gitti. Biraz çalıştım. Sonra ben de uyudum. Sabah kahvaltı ettik. Antrenman salonuna gittik. Erken olduğundan daha sadece birkaç kişi vardı. Serkes'le biraz çalıştık. Bana birkaç tüyo verdi. Kendinden örnek gösterdi. Teşekkür ettim. Tam o sırada Mete Abi geldi. Günaydınlaştık ve çalışmaya başladık. Öğlen yemeğini Serkes'le beraber yedik. Ona neden kardeşleriyle birlikte yemediğini sordum.
"Tek başıma yemeyi seviyorum." dedi. Saçmalık. Kimse tek başına yemekten hoşlanmaz. Sadece zorunda kalırsan tek başına yersin. Ama devam ettirmedim. Sordum. Bu bile yeterli bir çaba.
Mete Abi masamıza geldi. Antrenman salonuna geri döndük. Çalışmaya devam ettik. Yine gece gelip herkes gidince çalışmamızı kestik. 'Banyoya' gittik. Duş alırken doktora gidip gitmediğimi sordu. Daha gitmediğimi söyledim.
"Neden?"
"Gerek yok." Bir şey demedi. "Serkes niye yemekte kardeşleriyle yemiyor?" diye sordum.
Biraz durakladı. "Ben onu bildim bileli çalışıyor. Babasına göre zaten o başaramazsa, kimse başaramaz." İlgisini sormamı bekliyor olmalıydı. Merak edip sormuşsam, bunu da sormalıydım. Ama zaten biliyorum. Sormama gerek bile yok. Ama bunu Serkes bana, kendisi söylemeliydi. Söyleyecekti de. Söylemek istiyor olmalı. Gerçekten söylemek istiyor olmalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paku
Fantasyİsmim Paku. Sadece Paku. Basit ve bir o kadar saçma bir isim, hatta baya saçma. Ancak bilinmelidir ki basitlik korkutucudur ve saçma olan her şey içinde bilinmezlik taşır.