Aklımı yavaş yavaş yiyip bitiren sessizliği dinlerken gözlerimi kapattım. Her gece, sessizlik. Her sabah, sessizlik. Her gün, sessizlik.
Köhne bir otlağın ortasındaydım, oturduğum yerden kalkıp iki ayağımın üstünde durdum. Hiçbir kuş şarkısını söylemiyor, çevreden bir tane bile araba geçmiyordu. Merhaba demeye, kendi sesimi çıkartmaya korkuyordum. Olabilecekler beni ürkütüyordu. Sesimi çıkartırsam bana anlattıkları şeyin başıma geleceğinden korkuyordum.
En yakın kasabaya doğru yavaşça yürümeye başladım, ayaklarım dünkü yürüyüşten dolayı hala acıyordu. Neredeyse bir şarkı mırıldanmak istedim, fakat onun yerine kafamın içinde kaos yaratan berbat düşüncelerimi dinledim. Gökyüzü, güzelliğinin takdir edilmesini istermiş gibi apaçıktı. Gökyüzünü neden bu kadar büyüleyici bulduğumu bilmiyordum, ama bulmuştum işte. Her yukarı baktığımda gerçeklikten çıkış yolummuş gibi hissettiriyordu.
Yürümeye devam ettim, etrafımdaki sessizlik attığım her adımla büyüyordu. Çığlık atıp burada yaşamaya zorlandığım hayatı yok etmek istedim. Ama yapamadım çünkü çok korkuyordum, fazla korkaktım. Adımlarımı durdurdum, yanlış yöne doğru gidiyordum. ''Hadi Jungkook, dikkatini topla.'' Yapabileceğim tek şey bu olduğu için kafamın içindeki sesi dinlemeye karar verdim.
Bu sefer arkamı dönerek ters yönde zar zor yürümeye başladım. Bacaklarım acı içindeydi ama durmayı istemedim, çok fazla acıkmıştım. İki gündür hiçbir şey yememiştim ve midem artık isyan ediyordu. Yine de, alnımda oluşmaya başlayan ter tabakasını silerek yürümeye devam ettim.
++
Korku içinde uyandım. Tanımadığım birisi beni sarsıyordu. Hızlıca ayağa kalkmaya çalıştım ancak yere düştüm, anlaşılan beynim bunu kaldıracak kadar uyanık değildi. O kişi bana tekrar yaklaştı, boş olan yola varıncaya kadar geriye doğru sürünmeye başladım. Sonra durdu, böylece onu inceleme fırsatını buldum. Uzun ve ince bir oğlandı. Güzel bir görünüşünün olduğunu ya da gülümsemesinin içten ve rahatlatıcı olduğu gerçeğini inkar edemezdim.
Elini tutmam için uzattı. Biraz tereddüte düşsem de gülümsemesini gördüğümde elini tuttum ve beni ayağa kaldırmasına izin verdim. Sessiz bir teşekkür niyetinde kafamı salladım, o da minnettarlık ile kafasını sallayarak karşılık verdi. Gülümsedim, ve kullanabileceğim bir tuvalet bulmak için yürümeye başladım. Ama oğlanın bileğimden tutması ile durdum. Sorgulayıcı bir bakış attım, o ise cevap olarak kaşlarını çattı.
Tutuşundan kaçmaya çalıştım, ve buna izin verdi-- ne kadar şaşırtıcı olsa da. Nedense gitmeme bu kadar hızlı izin vermesi, onunla daha çok kalmayı istememe neden oldu. Sinir bozucuydu. Oğlan, hala orada durduğumu fark ettiğinde daha çok gülümsedi. Elimi tutarak beni bir kafenin içine doğru çekti.
Tuvalete gitme isteğim, oğlan kafede satılan yemekleri gösterince kayboldu. Sonuna kadar açılan ağzımdan çeneme doğru sular akmaya başladı. Oğlan sessizce güldü, ve beni masaya oturtmadan önce çenemi sildi. Bana neden bu kadar nazik davrandığını bilmiyordum ama bunu düşünemeyecek kadar açtım.
Ben büyük bir pizza siparişi verdim, o ise tavuk istedi.
Yazar Notu:
Yo
Selam
Adiós
Çevirmen Notu:
Umarım beğenmişsinizdir, bir sonraki bölümde görüşürüz :)
Tüm hakları softkisu 'da saklıdır.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
silence; vkook
FanfictionJungkook'un duyduğu tek şey sessizliktir. Bu kitap @softkisu adlı Wattpad yazarının ''silence; vkook'' adlı kitabının Türkçe çevirisidir. Orijinal kitabın tüm hakları @softkisu da saklıdır. Çevirinin tamamı şahsıma aittir.