Ben, Gamzeli ve Prens (daha önce öyleymiş gibi davrandığı için ona bu adı vermiştim) parkta oturuyorduk hala. Birlikte oldukça eğlenmemize rağmen ben hala onu özlüyordum.
Gamzeli beni yüzüncü kez salıncakların olduğu tarafa doğru çekerken Prens gölün olduğu tarafa çekiştiriyordu. Kollarım acısa da gülümsemeyi bırakamıyordum. Gamzeli ve Prensin evli bir çift gibi davranması kesinlikle çok komikti ve onları birbirine çok yakıştırıyordum.
Bir anda ikisi birden beni bırakınca dengemi kaybedip popomun üstüne düşmeye hazırlanıyordum. Ta ki birisi beni arkadan yakalayıp ayaklarımın üstüne kaldırana kadar... Dokunuşundan tanımıştım kim olduğunu, ancak emin olmak için arkamı döndüğümde her zamanki şirin gülümsemesi ile Taehyung'u gördüm.
Gülümsemesi biraz sahte gözüküyordu, çünkü gözleri şişik, saçları dağınıktı. Neden bu kadar çok ağlamıştı? Kollarını etrafıma sardı, ve sanki son kez görüşüyormuşuz gibi sıkıca sarıldı bana. Gamzeli çocuk gelip onu çekene kadar, ben olduğum yerde kaldım.
Taehyung'un yüzüne baktığımda yanaklarından yaşlar akıyordu. Gamzeli, teselli etmek için sırtını sıvazlarken Prens ise gülümseyerek kolunu ovalıyordu. Sadece izledim, kıpırdamaya korkuyordum. Sanki hareket edemiyormuş, yerime çivilenmiş gibi hissediyordum.
Kısa bir süre sonra, Taehyung sakinleşti, ancak hala mesafeli gözüküyordu. Gamzelinin ve Prensin gitmeleri gerekiyormuş gibi bir halleri vardı, ama Taehyung onları durduruyormuş gibiydi.
Kötü hissettim, onların da yaşamaları gereken bir hayatı vardı ve saat geç oluyordu.Yavaşça Taehyung'un yanına gittim, hala gözlerini kaçırıyordu. Elini tuttum ve içtenlikle sıktım. Dudakları şaşkınlıkla açıldı, bu küçük hareketim onu mutlu etmişe benziyordu. O da elimi sıktı ve sonunda gözlerimin içine baktı. Orada, üzüntüyle birlikte oturan küçük bir umut parçasını görebiliyordum.
Gamzeli ve Prens birlikte ayrılmadan önce, veda etmek için ellerini salladılar. Ayağa kalkarken Taehyung'u da kendimle birlikte çektim, böylece biz de parktan ayrılabilirdik. Elimi sıkıca tuttu, tıpkı daha önce yaptığı gibi. Gülümsemesi vakit geçtikçe genişliyordu ama aynı zamanda daha da yorgun gözüküyordu.
Şaşırmamıştım, ona eve gitmesi için işaret yaptım ancak reddetti, bunun yerinde beni bir banka doğru çekti. Oturduk, birbirimizin varlığının tadını çıkardık sadece. Taehyung'un gözleri kapanırken biraz titrediğini gördüm. Ancak ne yapacağımı bilmediğimden dolayı boşverdim, gözlerimi kapatıp uykunun beni de ele geçirmesini bekledim.
Biraz zaman geçtikten sonra, birisinin kucağıma yattığını hissettim. Tek gözümü açıp baktığımda, Taehyung belime sarılmış ve kafasını kucağıma koymuştu. Bedeninin üstüne kollarımı yerleştirdim, hafifçe tuttum onu. Uyumadan hemen önce dudaklarını kaplayan küçük gülümsemeyi görebilmiştim.
Biraz daha izledim yüzünü, sonra onunla birlikte uykuya daldım.
++
Yazar Notu:
Ah, bu bölüm biraz kötüydü.Çok kısa ama güncellemek istedim, yani...
Neyyyyse, Yoonmin veya Namjin'e başlamak istiyorum bu yüzden gözlerinizi açık tutun.
Görüşürüzz (Yakında haha)
-Erica
Çevirmen Notu:
Yazara katılmıyorum bu sefer, çünkü bölümün çok şirin olduğunu düşünüyorum.
Gamzeli ve Prens'in kim olduğunu da anlamışsınızdır değil mi ;)
Beğendiyseniz oy atmanız beni çok mutlu eder.
Bir sonraki bölümde görüşürüz <3
Tüm hakları softkisu 'da saklıdır.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
silence; vkook
FanfictionJungkook'un duyduğu tek şey sessizliktir. Bu kitap @softkisu adlı Wattpad yazarının ''silence; vkook'' adlı kitabının Türkçe çevirisidir. Orijinal kitabın tüm hakları @softkisu da saklıdır. Çevirinin tamamı şahsıma aittir.