"Merak ettiğim bir şey var." dedi Hyunjin kafasında market poşeti sarılıyken.
Jeongin'in salondaki koltuğuna yayılmış kafasındaki yanmayı görmezden gelmeye çalışıyordu.
"Neymiş?" dedi Jeongin mutfaktan seslenip. İkisi için yiyecek bir şeyler pişirmeye çalışıyordu.
"Felix ne alaka?"
Jeongin elinde tahta kaşıkla salona girip Hyunjin'in karşısına dikildi. Oldukça garip bir tabloydu.
"Arkadaşım?" dedi Jeongin dünyanın en normal şeyini açıklıyormuş gibi bir suratı vardı.
"Arkadaşın olduğunu bilmiyordum." dedi Hyunjin ayaklarını yere pat pat vururken. Yüzü oldukça masum dursa da dedikleri Jeongin'i -yine- sinir etmişti.
İkisi bir süre bakıştıktan sonra Hyunjin dediği şeyi fark edip toplarlamaya çalıştı.
"Yani demek istediğim sonuçta-"
Jeongin gözlerini devirip mutfağa doğru adımladı.
Hyunjin de onun arkasından gelip mutfakta Jeongin'in dibinde bitiverdi.
"Okulda çok takılmıyorsun görmedim hiç arkadaşlarını."
Jeongin karşında, kafası poşetli çocuğun küçük çırpınışlarını gördükçe gülümsemeden edemedi.
"Arkadaşlarımla okulda çok takılmıyorum. Farklı bölümlerdeyiz."
"Anladım." dedi Hyunjin kafasını sallayıp.
"Bu arada kafam yanıyor."
Cidden de boyadan dolayı kafa derisi alev alacakmış gibi hissediyordu.
Jeongin telefondan saati kontrol etti.
Yaptığı pudingin altını kapatıp Hyunjin'i banyoya çekiştirdi.
"Şimdi kıpırdamadan dur ki boya bir yerimize bulaşmadan seni yıkayayım."
Çocuğu uyarır gibi uyarmıştı.
Hyunjin uysalca başını sallayıp kafasını basık küvete dayadı.
Jeongin çocuğun yanına çöküp duş başlığı ile saçlarından boyayı çıkarmaya başladı.
Kolu zaman zaman Hyunjin'in yüzüne değiyordu. İstemsizce elleri Hyunjin'in saçlarında derinleşti.
"Hoşuna gidiyor mu?" dedi gözlerini kapatmış çocuğa.
Hyunjin yavaşça gözlerini açıp yüzüne yakın olan yüze baktı.
"Evet." dedi yutkunarak.
"Gidiyor."
Jeongin ellerini saçlarında dolandırmaya devam etti.
Hyunjin istemsizce sıcaklamıştı ve saç boyasıyla alakası yoktu.
Jeongin Hyunjin'e iyice yanaşıp yüzünü yaklaştırdı.
Hyunjin bu garip hislerden boğulacak duruma gelmişti.
"Ne zaman bitecek?" dedi yarı uzanır durumda olduğu zemin sanki sallanıyordu.
"Az kaldı." dedi Jeongin boğukça.
Ellerini de yıkayıp istemeyerek yerinden doğruldu.
Banyodaki dolaptan havlu alıp Hyunjin'e uzattı.
Hyunjin saçlarını kurulurken mutfağa gidip soğumuş pudingi iki kaseye boşalttı.
Arkasından mutfağa gelen adımlarla arkasını döndü.
"Yemek ister misin?" dedi elindeki kasenin tekini uzatıp.
Hyunjin kafasını sallayıp kaseyi eline aldı ve ilk sandalyeye çöktü.
Jeongin de onun adımlarını taklit edip karşısına oturdu.
Hyunjin'in yeni boyanmış sarı tutamlarından birkaçı havludan firar etmiş şekilde yüzünde dolanıyordu.
Göz altlarında küçük ter damlacıkları Jeongin'i istemsizce harekete geçirdi.
Uzanıp eliyle küçük damlacıkları yok ederken Hyunjin Jeongin'in elini tutup durdurdu.
"Rahatsız oluyorsundur diye-"
"Jeongin." dedi Hyunjin tek nefeste.
"Bana bir şeyler yapıyorsun."
"Ne yapıyorum?" dedi Jeongin yutkunup. Emin olduğun şey Hyunjin'in bir yaşadığı şeyi bin yaşıyordu.
Hyunjin cevapsızca kısa olana baktı. Ne yapıyordu? Bütün bunlar neydi? Nefessiz kalmasına sebep olan şey neydi?
Jeongin yerinden kalkıp uzun olanı da kaldırdı.
"Cevabı bilmiyor musun?" dedi yan bir gülüşle.
Hyunjin dışarıdan tecrübeli gibi dursa da ilişkiler konusunda oldukça toydu ve bu Yang Jeongin'in oldukça hoşuna gitmişti.
"Ben-" dedi Hyunjin ama devamını söyleyemeden Yang Jeongin onu öpüşüyle istila etti.
Hwang Hyunjin bir kez daha karşısındaki adamın kollarında erirken anlamıştı ki Yang Jeongin şeytanın ta kendisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Careless Whisper. hyunin
FanfictionI'm never gonna dance again Guilty feet have got no rhythm Though it's easy to pretend I know you're not a fool I'm never gonna dance again The way I danced with you [hyunin]