I'm never gonna dance again
Guilty feet have got no rhythm
Though it's easy to pretend
I know you're not a fool
I'm never gonna dance again
The way I danced with you
[hyunin]
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Jeongin parmaklarıyla sarı tutamları arşınlarken derin bir nefes aldı.
Hyunjin tahmin ettiğinden çok daha fazla şey saklıyordu. Onun aslında kim olduğunu nereden geldiğini bilmediğini fark etti Jeongin.
Uykuya yenik düşmüş yorgun yüzde neler gizliydi? Jeongin uzun zaman sonra bir bilinmezlik içinde sürükleniyordu.
Hyunjin saçından yüzüne doğru yer değiştiren dokunuşlarla gözlerini yavaşça araladı.
Saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Nerede olduğunu az çok anımsıyordu ve nasıl olduğuna gelirsek Hyunjin garip bir huzur hissediyordu. Ama uzun sürmemişti. İçindeki yanma bir başka krizin habercisiydi.
Jeongin onun uyanışı ile elini çekip Hyunjin'e bakmaya başladı. Sarı saçlarına tezat kızarık gözleri eski dönem tabloları gibiydi.
Hwang Hyunjin sanat eseri gibiydi ama Jeongin her eserin ardında barındırdığı o kederli hikayeyi öğrenebilecek miydi bilmiyordu.
Hyunjin yattığı yerden doğrulup gözlerini Jeongin'in odasında gezdirdi.
"Uyuya kaldın." dedi Jeongin usulca. Hyunjin'i hiç bu kadar bitik görmemişti.
"Saat kaç?" dedi Hyunjin pencereden dışarı bakıp. Zifiri karanlıktı.
"Bire geliyor."
Hyunjin yavaşça başını sallayıp midesindeki yanmayı görmezden geldi.
Yine oluyordu. Her stres anında vücudu aynı şeyi yapıyordu. İçinde ne varsa -ki hyunjin her zaman az yerdi- çıkarmak istiyordu.
"Eve gitmem gerek." dedi ayağa kalkıp.
Jeongin itiraz edercesine başını iki yana sallayıp Hyunjin'in karşısına dikildi.
Önündeki titrek ellerle bakışlarını Jeongin'e kaldırdı. Genç oğlan Hyunjin'in ağzından çıkacak tek kelimeye bakıyor gibiydi. Korktuğu her halinden belliydi. Yang Jeongin'in ne yapacağını bilemediği çok az an olurdu. İşte bu da öyle bir andı.
"Üzgünüm." dedi tekrar Hyunjin Jeongin'i kolundan tutup yanına oturturken.
"Sen gör istemedim ama kontrol etmek çok zor."
"Benim yüzümden mi oldu?" dedi Jeongin kısık sesiyle.
"Hayır." dedi Hyunjin yavaşça gülüp.
"Hep oluyor."
"Hyunjin." dedi Jeongin. Sanki adını daha çok söylese uzun olanın; gördüğü her şey bir rüyaya evrilecek gibiydi.
Ama hayat tüm acımasızlığıyla Hyunjin'in yorgun gözlerinde Jeongin'i yakaladı.
"Korkma." dedi Hyunjin kısa olanın elini tutup.
"Ben iyiyim."
O iyiydi. Hep bunu derdi kendine. Ben iyiyim. Sahneye çıkmadan önce. Ben iyiyim. Ağladığında. Ben iyiyim. Canı yandığında. Ben iyiyim.
"Değilsin." dedi Jeongin, uzun zaman hiç dillendirilmemiş bir gerçeği tüm çıplaklığıyla ve arsızlığıyla söylüyordu.
Haklıydı. Hyunjin iyi değildi.
"Yapacağım bir şey yok." dedi Hyunjin çaresizce.
"Destek al." dedi Jeongin kararlılıkla.
"Ben de gelirim seninle, iyi olursun Hyunjin."
"Denemedim mi sanıyorsun?" dedi Hyunjin yavaşça gülüp.
Onun yanında da nefes almasını istiyordu. Hyunjin günün, ayların hatta yılların yorgunluğu ile olduğu yerde gözlerini kapayıp her şeyin bir sona ulaşmasını dilerken Jeongin şöyle dedi kendi kendine.