Her şey aniden gelişmişti. Mark, kendini bi nebze toparladıktan sonra Haechan'ın tutuşundan kurtulmuş ve koşarak evden çıkmıştı. Haechan ne yapacağını kestiremiyordu. Gücünün ve kendinin farkındaydı. Changbin'e ya da adamlarına karşı çıkamazdı ancak Mark'ı yalnız bırakamazdı da. Fazla düşünmedi ve o da Mark'ın peşinden evden ayrıldı.
İkili, Changbin'in gönderdiği adrese bakıp iç çekmeden edemedi. Clix klübüne gitmek için pek hevesli değildiler ancak söz konusu olan abileriydi.Mark kendi düşüncelerinde kaybolmadan edemiyordu. Taeyong hakkında kötü düşündüğü ve ona güvenmediği için kendini suçluyordu. Halbuki Taeyong ona hep sıcak yaklaşmıştı. Ama kafasını karıştıran olaylar olmuştu ve Mark neye inanması gerektiğinden emin olamamıştı. Yinede suçlu hissediyordu. Asla bahanelerin arkasına sığınmazdı. Suçluydu çünkü abisine güvenememişti.
"Baştan söyleyeyim, içeri girmeyeceksin Haechan."
Donghyuck abartılı bir şaşkınlıkla Mark'a döndü.
"Saçmalama. Oraya kadar geliyorsam içeri de gireceğim."
Mark kısa bir an duraksayıp onun ciddiliğini ölçtü. Ardından yürümeye devam ederken iç çekti.
"Sen saçmalama. Orda kötü bir şey olursa kendini savunamazsın bile."
Haechan kollarını göğsünde bağlarken sinirli hissediyordu. Mark'ın böyle bir şeye karar verme hakkı olduğunu kesinlikle düşünmüyordu.
"Kendin söylüyorsun, kötü bir şey olursa birinin sizi ordan çıkarması gerekir. O kişi de benden başkası olamaz. Gücünle yarışamayabilirim ama senden zekiyim."
Açıkça fikrini dile getirdiğinde Mark sadece yürümeye devam etti. Ona söyleyecek bir şey bulamıyordu. Daha doğrusu Haechan'la laf dalaşına girecek kadar güçlü hissetmiyordu. Bir şey olur da Taeyong'u kaybederse...düşüncesi bile yüreğini sızlatıyordu. Bir de Donghyuck'u riske atmak istemiyordu. Ya o da bir zarar görürse? O zaman ne yapardı? Yaşayamayacağı gibi onlara zarar veren herkesi de yaşatmayacağını biliyordu en azından.
Sessiz geçen yürüyüşün ardından Clix'in önüne geldiklerinde Mark telefonunu çıkarıp Yuta'ya ve Winwin'e mesaj attı. Muhtemelen ikisi birlikteydi. Eğer değillerse ve Winwin ona geri dönmezse, artık hiçbir şüphesi olmayacaktı.
Haechan'a döndü ve omuzlarından tuttu."Yardım etmek istiyor musun?"
Haechan hemen başını salladı olumlu anlamda. Mark tereddüt etse de belli etmeden devam etti.
"Önce sen gireceksin. Biraz takılıp çalışanlarla konuşmaya çalış. Adı Felix olan birini bulacaksın. Muhtemelen düşük seviyeli biri değil, o yüzden çalışanların doğruyu söylediğine emin ol. Felix'i bulduktan sonra ne yapacağın sana kalmış. İster ikna et ister tehdit. Rehin olarak tutacaksın onu. Merak etme, Clix mekanında olsak da Felix sayesinde bize öyleyece saldıramayacaklar."
Haechan kafası karışmış bir halde Mark'ın dediklerini düşünmeye çalıştı. Bu cidden tehlikeli bir görevdi. Ancak bu Felix denen herifin neden bu kadar önemli olduğunu anlamamıştı.
"Ne planlıyorsun?"
Mark ona kısaca gülümsedi ve omuzlarını bırakıp tek eliyle saçlarını okşadı. Haechan onun bu hareketiyle şok olsa da sessizliğini korudu.
"Changbin'in zayıf noktasını lehimize kullanacağız."
"Sen ne yapacaksın peki?"
Haechan bekletmeden sorduğunda Mark, başını klübün girişine çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Billionaire | MarkHyuck
FanfictionSadece seni hissedebildiğimi biliyorsun. Beni aydınlat, baştan çıkar, bana her şeyini ver. Çünkü biliyorsun, sadece seni hissedebiliyorum... #Onlyicanfeelyou _____________________________________ !Argo içerebilir! Başlangıç: 10/04/20 Bitiş: 23/07/20...