Beril
Ölüm nedir? Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi,ebedi uyku. En azından tanımını böyle yapıyorlar.
Özür dilerim. Ama ben yapamıyorum bitanem. Ben daha ölmeden,defalarca öldüm. Tekrar tekrar. Ve en acısı da kimse görmüyordu beni. Kimse anlayamıyordu gözlerimin altındaki morlukları,kimse sevemiyordu onları. Sevseler de sonunda kendi halime bırakmışlardı beni, uğraşamamışlardı benle.
İnsanlar böyledir çünkü, kusursuzu sevmek isterler. Ama kusursuzu sevmezler eninde sonunda. Hatta mükemmeliyetçi çoğu insan, aşık olunca saçmalar. Çünkü kusursuz yoktur. Kimi fiziksel anlar kusurlu deyince, kimi de kişisel.
Benim kusurlarım ruhumda. Paramparça olmuş, tutunmaya çalışırken her şey daha da kötü olmuş, parçaları toplamaya çalışırken elime batmış ve tekrar tekrar kanım akmış.Ve eğer kendini kurtaramıyor gibi olursan, başkalarına danışırsın.
Ya ailene ya arkadaşlarına ya da hayatını güzelleştiren insana.
Ailemin varlığı ve yokluğu birdi çoğu zaman. Anneme küçükken küstüğümde o bana hep "İstediğin her oyuncağı alıyorum, istediğin yere götürüyorum, ne istiyorsun?"
Ama anlamıyordu. Onun küçük bir sarılışı, küçük bir öpücüğü benim için yüzlerce oyuncağa bedeldi. Ama maalesef bunları hiçbir zaman alamadım. Alışıyorsun ama bir süre sonra.. Aklın bu işlere biraz daha ermeye başlayınca. Anlıyorsun annenin farklı olduğunu, seni kızı olarak değil bakması gereken evcil bir yaratık olarak gördüğünü anlıyorsun, kabulleniyorsun. Her şeyi kendin halletmek,öğrenmek zorunda kalıyorsun. Yemek yapmayı, erkeklere nasıl davranmayı, nasıl arkadaş edinmeyi, yediğin her darbede yere çakıldıktan sonra kendi kendine kalkmayı, öğreniyorsun.
Babamı sadece pazar günleri görürdüm, o zamanlar da çoğunlukla telefonla konuşur ya da bilgisayar başında bir şeyler yapardı. Babam çalışırken yanına gelir ve ona oyuncaklarımı gösterirdim, yaptığım resimleri göğsümü kabarta kabarta göstermeye çalışırdım. Bazen sadece bakıp kafasını sallar bazense gülümserdi bana. İşte o zaman dünyalar benim olurdu. Babam benim yaptığım şeyi beğenmişti ya, bundan sonra ne olduğu önemli değildi. Büyüdükçe yine değişti tabi ki. İkisinin de bana ayıracak zamanı yoktu. Bana ayıracakları zaman etrafımdaki her şeydeydi:son model telefonumda, bilgisayarımda,pahalı eşyalarımda,marka kıyafetlerimde.. Bir tek bende yoktu.Annem bebekken ilk kelimemin anne olduğunu bakıcımdan öğrendi.
İlk yürüyüşümü de.
Hayatımdaki her gelişmede hep 3. kişi oluyordu ve bundan üzüntü bile duymuyordu.Ben bir yanım eksik doğdum.
Bir yanım eksik büyüdüm.İlkokula başladığımda arkadaşlar aradım kendime. Ama daha arkadaş nasıl olunur onu bile bilmiyordum. Bugüne kadar ihtiyaç duymamıştım çünkü. Ya da öyle düşünüyordum. Hiç sahip olmadığın bir şeyin eksikliğini nasıl hissedersin ki?
Ve büyüdüm. Ne olursa olsun. 7.sınıfta başlayan psikolojik sorunlarım beni ne kadar yıpratsa da 5 yıl daha yaşayabilmiştim işte.
Yaşayabilmiştim. Yaşayabilmiş miydim?8.sınıfa kadar harika bir arkadaş grubum vardı. Her şeyi birlikte yapıyor, gecelere kadar konuşuyor, sürekli eğleniyorduk. Ama benim hayatımda güzel olan şeyler uzun sürmüyor. Ben bunu uzun zaman önce öğrendim. 8.sınıfın başında, sınav senemde, arkadaşlarım bir bir değişmeye başladı. Birinin eski tanıdığın halini özlemek.. Acı veriyor değil mi? Ergenlik dedim, anlamaya çalıştım tavırlarını. Yalnızlık beni yine ben ve garip takıntılarımla baş başa bırakmıştı yine. Derslere odaklanamıyor, eve geldiğimdeyse üstüme bir yorgunluk çöküyordu. Ya da ben yorgunluk olarak yorumluyordum bunu. Her şey git gide berbat olmaya başlamıştı. Ailemi zaten zar zor görüyordum, ama daha önce hiç benim olamayan şeylerin eksikliğini çok da hissetmiyordum doğrusu. Ama arkadaşlar..etrafımdaki herkes mutluydu, ben değildim ve bunun için kendimi suçladım.
Kendimden nefret ettim.
Nefret.
Kendimi bu hale getirdiğim için.Bir gün tek başıma yemekhanede yemek yerken yanıma bir kız gelmişti. O sırada çok acıkmıştım ve biraz...hızlı yiyordum. Kız bana iğrenerek bakmış, elimden çatalı almış ve bileğimi avcunun içine alıp parmaklarının arasına almaya çalışmıştı.
"Parmaklarım bile kapanmıyor, bence biraz dikkat et yediklerine. Sadece söylüyorum."
Arkadaşım bile değildi. Büyük ihtimalle bunu dedikten sonra arkadaşlarının yanına dönmüş ve gülüşmüşlerdir. Bunu umursamayacağımı düşünmüşlerdir. Ya da umursamamışlardır.Ama beni tanımıyorlardı. Kendimden daha az nefret etmek için neler yapabileceğimi bilmiyorlardı. Belki de bundandır dedim, belki de bu yüzden aynaya bile bakamıyorum.Bir haftada 3 kilo verdim. Haftalar geçtikçe bu sayı artıyordu. Tartıda azalan rakamları gördükçe mutlu oluyor, hep daha fazlasını istiyordum. Ve bu senle tanışana kadar devam etti. Kilo vermeye devam ettim. Aynaya bakıp bileğimi avcumun içine alıp parmaklarımı birleştiriyordum. Boşluk bile kalıyordu ve ben bundan keyif alıyordum.
Sınavda beklediğimden daha iyi bir puan aldım ve özel bir liseye kaydoldum.
9.sınıfın ilk günüydü.
Lisenin ilk günü.
Belki yeni bir başlangıç, belki de sonuma doğru beni götüren başka bir yol.
Pencere kenarı en arka sıraya oturup etrafa bakmaya başladım.
Ve sonra senin sesini duydum.
"Buraya oturabilir miyim?"
Bir süre yüzüne boş boş bakmama şaşırmıştın. Sonrasında gülerek hatırlamıştık tabi ki. Sandalyeyi geriye çekip oturmuştun ve bana dönmüştün.
"Ben Atlas."
Atlas, Atlas, Atlas.. Bana sonsuzluğu gösterip, beni sonsuzlukta tek başıma bırakan çocuk. Sen.
"Beril."
Gülümseyip önüme dönsem de, benimle konuşmaya devam etmiştin. Yani, denemiştin. Ama insanlarla iletişim kurmakta ciddi problem yaşıyordum. Kendimi utandıracağımı düşünüyordum. Ellerim terliyor, sesim titriyordu. Peki sen ne yaptın? Benden hiç vazgeçmedin. Ne kadar yüzümü çevirsem de, yanından yürüyüp geçsem de her seferinde beni kendine geri çektin. Nasıl yaptın bunu bitanem? Gittiğinde bile beni çekmeye devam ettin. Oraya. Gittiğin yere.
Yeme bozukluğumu fark ettiğinde ise bana kendi elinle yedirmeye başladın. Herkesin garip bakışlarına aldırmadan çikolatalı bir pudingi üstüme döke döke yedirmiştin mesela. Anneme bunu açıklamakta biraz zorlanmıştım ama o kadar hoşuma gitmişti ki yaptığın.Kimse umrunda değildi. Kimsenin ne düşündüğü umrunda değildi. Benim dışımda.
10.sınıfa geçtiğimizde her günümüz birlikte geçiyordu. Okuldan eve birlikte yürüyorduk, okulda birlikteydik. Hafta sonu dışarı çıkıyorduk, bisiklet sürüyorduk, yürüyorduk, yemek yiyorduk, film izliyorduk, kitap okuyorduk bazense hiçbir şey yapmıyorduk.
Ama seninle hiçbir şey yapmazken bile sıkılmıyordum.
Her şeyimi anlattığım ve hiçbir zaman pişman olmadığım tek kişi sendin. Sadece beni güldürmek için kendini rezil eden tek kişi sendin.
Ve günden güne sana daha çok aşık oluyordum.
11.sınıf olduğumuzda, birlikte yaşıyor gibiydik. Sadece uyurken ayrıydık, hatta bazen görüntülü konuşarak uyurduk. Öyle farklıydık. Öyle güzeldik.
Bir gün dersin ortasında bana döndün ve "Gidelim mi?" dedin. Alışıktım aniden beni şaşırtmana. "Nereye?" Bunu derken yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. "Bilmem. Yaz tatili de yaklaşıyor. İkimizin de ailesi fark etmez bile. Paramız da var...Nereye gitsek prenses?"Prensesin keşke seni oraya götürmeseydi Atlas. Keşke.
♥️
bayadır yoktum. üzgünüm. ama ilk yazdığımda 2-3 ayda o kadar güzel yorumlar, o kadar güzel arkadaşlıklar edinmiştim ki. şimdi çok uzun zaman geçmesine rağmen emeklerim boşa gidiyor gibi hissetmek çok yorulmuştum bu yüzden biraz ara verdim. ama şuan sayıları dikkate almadan kendim için yazmanın daha iyi olduğuna karar verdim. iyi ki burdasın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Depression
Teen Fictionruhunu çoktan kaybetmiş bir kız için kendi ruhunu feda etmeyi göze alabiliyor... ama kim olduğunu söylemeyi göze alamıyor.