8- siyah ruhlar pazarı

28 6 2
                                    

Gri kazağımın bol gelen kollarını katlarken, aynada kendime bakıyordum. Neden nasıl gözüktüğüme önem vermeye başlamıştım? Bilinmeyen için mi? O zaten benim ruhumu seviyordu, neden hala bedenime dikkat etmeye çalışıyordum?
Ruhum güzel gözükmüştü belli ki. Birazcık da bedenimi sevsin istemiştim. Çünkü benim ruhum bedenimi terk edeli çok olmuştu. Çünkü bilinmeyenim gökyüzünden benim ruhumu seçmişti bir tek, onlarca kayıp ruh arasından.
Neyim özeldi peki?
Siyah ruhlar pazarından, neden beni seçmişti?

Aşağıdan gevşek bağladığım saçlarımdan düşenleri kulağımın arkasına alıp ayağa kalktım.
Bilinmeyenimin ruhunu hissedecektim.
Çünkü onun ruhu bedenini terk etmemişti.
Ve o benim için ruhunu vermeye hazırdı.
Peki ben hazır mıydım?
~
Parkta bir ileri bir geri yürürken, tırnaklarımın etlerini koparıyor, olası konuşmalarımızı hesaplamaya çalışıyordum. Gelecek miydi? Ne tepki verecekti? Gözlerini açacak mıydı? Bana güvenecek miydi? Kendimi kaybedip onunla konuşacak mıydım?
Kafamdaki sorular kendilerini cevaplarken apartmanın kapısının açıldığını duyunca koşarak bir arabanın arkasına saklandım. Risk alamazdım.
Sakin ve yavaş bir şekilde yürüdü, salıncağa oturdu. Zincirlerden destek alıp hafif hafif sallanmaya başladı. Gözü sürekli bir yerde kalıyor, siyah gözleri doluyordu. Ona bu şekilde bakmaya dayanamıyordum. Gözlerimin önünde erimesine dayanamıyordum.

Ellerini cebine atıp bir kumaş parçası çıkardı, katladı ve gözlerine yerleştirdi, at kuyruğu yaptığı saçlarının üstünden sıkıca bağlayıp beklemeye devam etti.

Orada, bilinmeyenini bekliyordu.
Gözleri bağlı.

Yalan söyleyemem, onun bana gözleri kapalı bir şekilde yalnız başına oturacak kadar güvenmesine karşın şu anda bir arabanın arkasında güvensizliğimden dolayı dikiliyor oluşum beni oldukça suçlu hissettirdi.
Ya çok güveniyordu, ya da başına ne geleceğini artık umursamıyordu.
~
Arabanın arkasından parka doğru gelen genç, gözleri bağlı kızı izledi bir süre. Ne kadar bakarsa baksın doyamıyordu. Bugün makyaj yapmıştı sanki, normalden daha pembemsi dudaklarından anlamıştı. Bu iyiydi. Bedenine özen göstermesi iyiydi. O her türlü güzeldi, ama bedenini sevmeye çalışması iyiydi. Tıpkı bilinmeyeninin ona söylediği gibi, kendisi için yaşamaya çabalıyordu belki.

Kıza yaklaştı, tam önünde durdu. Genç kız, onun geldiğini kum seslerinden anlamıştı ancak bir tepki göstermemişti. Genç eğildi, sevdiği kızı daha yakından görebilmek için. Kız aniden ayağa kalktı ve hiçbir şey demeden bir süre öyle durdular. Genç kızı izledi, kız birkaç santim önünde duran adamı hayal etti. Sonra kız titreyen ellerini onun yüzünde gezdirmeye başladı. Onu hissetmek istiyordu.
~
Dudakları çenesinin 3-4 cm üzerindeydi. Küçük dudaklarının üstündeki burnu, hafif uzundu. Burnunu takip eden gözleri ne büyüktü ne küçük. Kirpikleri uzundu. Yanakları içine çöküktü. Biraz zayıftı galiba.Saçlarını okşamaya başladı en son. Bazı saç telleri, kendilerini alnına bırakmıştı. Yeni duş almıştı sanki, saçları hafif nemliydi.
Orada durmuş, gözlerim bağlı bir şekilde tanıdığım birini tanımaya çalışıyordum.
Ne gariptik.
Ben onun garipliğini sevmiştim. Ve her ne kadar kendime yalan söylemeye çalışsam da, biliyordum ki o bana tanrı tarafından gönderilmiş ikinci bir şanstı. Ve ben onu kaybetmek istemiyordum. Atlas'ın elimden kayıp gittiği gibi, onun gitmesini istemiyordum. Atlas'ı öpemediğim zamanlar için onu öpmek istiyordum. Ona sarılamadığım zamanlar için bilinmeyenime sarılmak istiyordum.
Kollarımı hissedebildiğim kadarıyla boynuna doladım. Kafamı göğsüne yaslayıp kokusunu içime çektim. Kahretsin, onun gibi kokuyordu.
Atlas'ım gibi.
~
Sarılmıştı bana. Göğsüme yaslamıştı, çiçek gibi kokan saçlarını. Ağır gelmişti bana. Ağır gelen onun minik bedeni değildi, ruhuydu. Ölü ruhunun mezarı. Ben onun ruhunu diriltmek istiyordum. Onun tekrar kahkaha atmasını, siyah gözlerinin ışıldamasını istiyordum.

Bir süre öylece kaldık. Ben onun saçlarımı okşuyordum, o bana sarılıp kokumu içime çekiyordu, sanki sahip olabildiği tek şey buymuş gibi. Ona daha fazlasını veremeyecek kadar korkak olduğum içim kendimden nefret ediyordum. Ve yapabildiğim en kısa zamanda ona kendimi göstermeye söz verdim.
~
İki genç orada durmuş sarılırken, kız oğlanın boynunda olan elini kaldırıp, çökük yanaklarına koydu. Sanki onun elleri için yapılmıştı orası. Minik elleri, onun yüz hatlarıyla birleşiyordu.

Bilinmeyenini elinden çekip banka oturdu ve başını onun omzuna yasladı. Neden olduğunu bilmeden gözlerinin yanmaya başladığını hissetti. Gözlerinden birkaç damla göz bandından aşağı süzülüp kazağına damlayınca, ona baktı genç. Neden ağladığını ne kız biliyordu, ne de genç. Kızın zayıf yüzünü ellerinin arasına aldı ve alnına küçük öpücükler kondurdu. Ellerini kızın saçlarına götürdü sonra, okşadı biraz. Ve sonra göz bağına geldi elleri. Sıkı düğümü açtığında kızın gözleri hala kapalıydı. Açmayacağını biliyordu. Ensesinden güç alarak kızı omzuna yatırdı. Genç kız ağlayınca hep uyuyakalırdı. Ne kadar uyanık kalmak için savaş verse de, göz kapakları aksini söylüyordu. Orada, bilinmeyeninin kollarında uyuyakaldı.

Bilinmeyenin soğuk havaya rağmen içi sıcacıktı sanki. Her şeyden çok sevdiği kızı kucağına aldı ve apartmana yöneldi. Kızın ceketinin cebinden anahtarları aldı ve kapıyı açtı. Ailesi şükür ki evde değildi. İçeri girdi ve yatak odası olduğunu tahmin ettiği odadan içeri girdikten sonra kızı yatağa yavaşça bıraktı. Sandalyede duran battaniyeyle üstüne örttü ve saçlarının kokusunu son kez içine çekti. Masasından bir kağıt aldı, bir de keçeli kalem, sonra yazmaya başladı.

"Yemek yemeyi sakın ihmal etme, çok zayıflamışsın.  İnce giyinme, havalar soğudu. Hasta olursun. Sakın ağlama tamam mı? Sen ağladığında, benim ruhumdan bir parça gidiyor sanki. O ruha ikimizin de ihtiyacı var.
-Seni çok seven, bilinmeyen.

-------------

DepressionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin