beş

2K 171 215
                                    

Sabah uyandığında kendini yatağında yalnız buldu Yoongi. Yorganın içinde olmasına rağmen üşüyordu çünkü çırılçıplaktı. Dün gece olanlar zihnine doluştuğunda kalbi hızla atmaya başladı. Heyecan, utanç ve endişeyle ısındı vücudu. Artık üşümüyordu. Yorganı beline kadar açıp bir süre sırt üstü uzandı ve tavanı izledi. Hala hissedebiliyordu Jimin'in dokunuşlarını. Sanki elleri hala belinde, dudakları hala dudaklarındaydı. Dün gece çok güzeldi, evet ama bir o kadar da kafa karıştırıcıydı. Şimdi ne olacaktı? Jimin onunla neden sevişmişti? Neden şuan yanında değildi? Bilmiyordu. Sadece korkuyordu. Jimin'in ona olan hislerini anlamış olmasından ya da onun için sadece tek seferlik bir şey olmasından korkuyordu. Jimin'in ona aşık olduğunu düşünmüyordu zaten ama dün geceki dokunuşları hiç de duygusuzca değildi. Gerçekten seviştiklerini hissetmişti. Belki de kendi hisleri onu yanıltıyordu ancak Jimin'le konuşmadan kafasındaki soruları cevaplayamazdı. Yine de korkuyordu onunla yüzleşmekten. İşe gitme saatinin geldiğini gördüğünde kısık sesli bir küfür mırıldandı. Hazırlanıp evden çıkmalıydı.

Kalkıp ağrıyan vücudunu biraz esnettikten sonra hızlıca giyindi. Jimin'le karşılaşmamak için kahvaltıyı es geçecekti bugün. Odasının kapısını sessizce açıp hemen karşıdaki banyoya girdi. Aynadaki haline güldü hafifçe. Tamamen darmadağındı. Dudakları şişmiş, saçları birbirine girmişti ve boynunda çok hafif kızarıklıklar vardı. Yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı ve saçlarını olabildiğince şekle soktu. Aynada son kez kendisine bakıp banyonun kapısını açtı. Karşısında aniden görmeyi beklemediği çocukla korkuyla irkildi.

"Günaydın," dedi sakin bir sesle. Her sabahki gibi kedicik dememişti, güzel gülümsemesiyle gülümsemiyordu. Gergin olduğu her halinden belliydi. Arkadaşı cevap vermeyince devam etti, "Biraz konuşalım mı?"

Mümkünmüş gibi daha da heyecanlandı Yoongi. Sesinin çatlamamasını umarak, "İşe geç kalacağım," dedi ve geçmek için hafifçe yana bir adım attı.

Sarışın önüne doğru geçip "Ben iş yerini arayıp izin aldım senin için. Bugün gitmek zorunda değilsin," dedi.

Sesindeki soğukluk üşüttü Yoongi'yi. Kelimelerinin samimiyetsizliği acıttı kalbini. Sert ya da kızgın değildi, daha ziyade mesafeli ve sakindi. Acıtıyordu yine de. Onun da kendininkiler gibi şişmiş dudaklarını yeniden öpmek istemesi acıtıyordu.

Yoongi'nin bakışlarının dudaklarına kaydığını fark eden Jimin arkasını dönüp salona ilerledi. Her zamanki yerine değil, neredeyse hiç oturmadığı tam karşısındaki tekli koltuğa oturdu.

Yoongi de geçip karşısındaki kanepeye oturduğunda, bir süre aralarındaki sehpayı izledi. O kadar az kalmıştı ki kırılmasına. Ufacık bir darbede paramparça olacaktı. Jimin'in konuşmasını beklerken biliyordu birazdan o darbeyi alacağını. Kırılmaya, üzülmeye alışmıştı artık. Sadece onun önünde ağlamamaya çabalıyordu o an. Bu kadar hassas olduğu için kendine küfür ederken, Jimin konuşmaya başladı.

"Özür dilerim." Arkadaşının alaylı gülmesi böldü yeni başladığı konuşmasını.

"Dur sen söylemeden ben söyleyeyim. Özür dilerim. Dün gece bir hataydı. Seni öpmemeliydim, seninle sikişmemeliydim. Tek seferlik anlamsız bir şeydi. Unutup arkadaş olmaya devam edelim. Bunları söyleyeceksin değil mi?"

"Bak, ben bir aptalım. Tamam mı? Üzgünüm Yoongi."

Sinirliydi Yoongi. Kalkıp Jimin'e saldırmamak için zor tutuyordu kendini.

"Aklımdan ne geçiyordu bilmiyorum-"

"Ben gayet iyi biliyorum senin aklından ne geçtiğini. Park Jimin'sin sen. Sikinden başka ne var ki aklında?" Artık bağırıyordu Yoongi. Ayağa kalkıp odada aşağı yukarı yürümeye, ağlamamak için derin nefesler alıp vermeye başladı. "İnanamıyorum. Becerdiğin sürtüklerden biri olduğuma inanamıyorum."

SATISFACTION ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin