dokuz

1.6K 153 189
                                    

Havai fişkeler patlıyor, insanlar bağırıyor, dans ediyor, kimileri öpüşüyor, kimleri telefondan sevdiklerini arıyor, kimileri de bir kenarda yalnız oturup hiçbir şey olmamış gibi içkisini içmeye devam ediyordu. Park Jimin ve Min Yoongi ise etraftaki karmaşadan habersiz, kollarını birbirine dolamış uzun zamandır yapmak istedikleri şeyi yapıyor, birbirlerini öpüyordu. Jimin'in ona karşılık vermesiyle sevinse de sevinci fazla sürmedi Yoongi'nin. Küçük eller onu kendinden uzaklaştırdığında gözlerini kırpıştırıp pembe saçlı çocuğun kapalı gözlerine baktı.

"Yoongi, dur..." doğru kelimeleri bulmaya çalışırken Jimin, arkadaşının onu ensesinden hafifçe tekrar kendine çektiğini hissetti.

Alnını alnına dayayıp gözlerini kapattı Yoongi. "Lütfen," sertçe yutkundu cümlesine devam etmeden önce. "Lütfen hiçbir şey düşünme tamam mı?" Tek eliyle yanağını okşadı yumuşakça. "Sadece öp beni."

İnce pembe dudaklar alt dudağını kavradığında karşı koyamadı Jimin. Başını hafifçe yana yatırarak öpüşmelerini derinleştirdi. Dilleri buluştuğunda ellerini indirip karşısındaki çocuğun beline doladı kollarını. Bedenleri birbirine iyice yaslandığında iç geçirdi pembe saçlı çocuk. Hatırladığından daha güzel hissettiriyordu Yoongi'yi öpmek. Nefesi kesiliyor, başı dönüyordu ve kalbi göğüs kafesinden fırlayacak gibiydi. Karşısındaki çocuk soluklanmak için birkaç saniyeliğine geri çekildiğinde başını diğer tarafa yatırıp dudaklarını buluşturan o olmuştu bu sefer. Birlikte oldukları gece olduğu gibiydi yine. Başta yanlış hissetse de Yoongi'yi öpmeye başladığında duramıyordu Jimin. Dudaklarının dudaklarında olması yanlış ama bir o kadar da doğru hissettiriyordu.

"Jimin," dedi Yoongi dudaklarını güçlükle birbirinden ayırıp. Alınları birbirine yaslıydı ve sanki bıraksalar düşeceklermiş gibi sıkıca birbirine tutunuyordu ikisi de. "Sana söylemem gereken bir şey var." Kelimeler ondan izinsiz hızlıca döküldü dudaklarından. Sanki acele etmezse biliyordu vazgeçeceğini.

"Evet?" Jimin'in karşısındaki çocuğun sweatshirtünün içine ne zaman soktuğunu bilmediği parmakları, belini okşuyordu hafifçe.

Yoongi gözlerini sıkıca kapatıp sertçe yutkundu. Söyleyeceği şeyi kolaylaştırmak istercesine içinden tekrar ediyordu. Fakat bu sadece midesinin kasılmasına sebep oluyordu. Ne kadar çabalasa da düşünmemek için arkadaşının verebileceği tepkileri, alıkoyamadı kendini zihninde canlandırmaktan. Arkadaşının belini okşayışı, farkında olmadan büyük bir cesaret veriyordu ona. Sekiz yıl boyunca korkarak yaşamıştı ve bu ona hiçbir şey kazandırmadığı gibi, çok şey kaybettirmişti. Artık zamanı gelmişti.

"Jimin ben-" Sol tarafından gelen ıslık sesiyle zar zor toparladığı kelimeleri takılı kaldı gri saçlı çocuğun boğazında. Sinirle soluyarak sesin geldiği yöne döndü.

"Pardon, siz iki arkadaşın burada takıldığını bilmiyorduk," dedi kız sırıtarak. Aşağıda dans ettikleri kızlardı bunlar. Yoongi'nin dans ettiği kız önemli bir anı bölmüş olmanın bilincinde gibi mahcup bakıyordu. Diğeri ise oldukça hoşnut duruyordu halinden.

Gözlerini kırpıştırıp hala kollarının arasında tuttuğu çocuğa baktı Jimin. Arkadaş kelimesi ilk kez garip geldi kulağına. Elleri böyle beline sarılıyken, hala az önceki öpüşmelerinden dolayı nefesleri düzene girmemişken ve dudaklarının tadı varken dudaklarında, bilemiyordu, gerçekten arkadaş mıydılar?

Jimin'in belindeki kollarını kendinden uzaklaştırıp sinirle yukarı çıktıkları merdivene yürüdü Yoongi. Kızın yanından geçerken omzuna çarpmaktan kendini alamamıştı.

"Derdin ne senin be?" diye bağırdı kız şaşkınlıkla yanındaki arkadaşına tutunup dengesini toparlamaya çalışırken.

Jimin ise aceleyle yürüyüp çoktan gözden kaybolan arkadaşına yetişmeye çalıştı. Merdivenlerden inerken düşmemek için sıkıca korkuluklara tutunuyordu. Aşağı inip hiç hız kesmeden yürümeye devam eden çocuğa seslendi. "Yoongi, beni beklesene!"

SATISFACTION ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin