Yol yardımını aradıktan sonra bir şekilde arabadan çıkabilmişlerdi. Fakat çıkana kadar üç kere kavga etmiş, bir kere sevişmiş, açlıktan bayılma ve altlarına işeme noktasına gelmişlerdi. Şimdi ise sofrada onların kahvaltısı olan öğle yemeklerini yerken, aralarında gergin bir sessizlik hakimdi. Birbirlerine hiç bakmıyor, sadece yemeklerini yiyor ve Jimin'in anne babasının sorularına cevap vermek dışında tek kelime etmiyorlardı.
"Tanrım, bu kadar sıkıcı olduğunuzu bilsem çağırmazdım sizi," dedi en son Jimin'in annesi dayanamayarak.
Duyduklarına inanamayarak konuştu Jimin. "Sıkıcı mı? Biz mi sıkıcıymışız?"
"Evet. Şu halinize bak. Masadaki yaşlı çift siz misiniz yoksa biz mi belli değil."
"Gayet de eğlenceliyiz bir kere." Yani ilişkileri çok heyecanlı değildi, evet. İki ev insanının ilişkisi ne kadar hareketli ise o kadardı fakat kesinlikle sıkıcı değillerdi.
"Öyle mi?" Annesi hızlıca ağzını silip masadan kalktı. Birkaç dakika sonra geri geldiğinde elinde telefonu vardı. "Bunu geçebilir misin?"
Eline tutuşturulan telefonu Yoongi'nin de görebileceği şekilde tutarak fotoğraflarda gezindi. Her bir fotoğrafta ikilinin şaşkınlığı daha da artarken, Park çiftinin sırıtmaları da büyüyordu.
"Çıldırdınız mı siz? Elli beş yaşında rafting yapmak da ne?" Kendisi üniversite için ayrıldıktan sonra anne babasının delirdiğini düşünüyordu o an Jimin. "En son bıraktığımda babam limon yetiştirmeye sen de örgü örmeye başlamıştın. Ne ara bu hale geldiniz?" Yaptıkları sadece rafting de değildi, yamaç paraşütü, uçaktan atlama, tüplü dalış, bungee jumping...
"Bir anda yaşlanmak istemediğimize karar verdik."
"Hadi annem neyse de sen, baba, senin kalbin var ya bir şey olsaydı!"
Bay Park gözlerini devirdi. "Senin gibi korkağın teki olsaydım belki bir ihtimal ölürdüm. Hem sen neden bu kadar şaşırdın? Bunların hepsi Facebook'ta var."
"Facebook kullanmıyorum baba..." Telefonun ekranını kapatıp alnını yavaşça masaya vurmaya başladı Jimin. Kendi evlerinin camından aşağı bakarken bile korkarken, bu fotoğrafları görmek kalbinin hızlanmasına yetmişti.
"Her neyse. Sofrayı toplayın. Bizim gitmemiz lazım," diye konuştu Bayan Park oğlunun elinden telefonunu alıp.
"Nereye?"
"Kiliseye."
Ağzından kaçan kıkırtıya engel olamamıştı Jimin. Kendini bildi bileli ateistti anne babası. Kilise de nereden çıkmıştı. "Nereye dedin?"
"Sadece bedava şarap için gidiyoruz Jiminie," diye açıkladı babası da masadan kalkarken. "Hem bir sürü iyi insanla tanıştık."
Başını iki yana sallarken gülüyordu Jimin. "Siz çıldırmışsınız." Beni daha fazla şaşırtamazlar diye düşünürken, anne babasının kapıdan ellerinde kasklar ile çıkıp motora bindiklerini gördüğünde, neredeyse küçük dilini yutacaktı pembe saçlı çocuk.
"Sen yokken epey boşluğa düşmüş olmalılar," dedi Yoongi bulaşıkları yerleştirirlerken. Jimin'in yüzünün asıklığına dayanamamış, eve girdiklerinden beri koruduğu sessizliğini bozmaya karar vermişti.
Onaylarcasına mırıldanıp diğer tabağı da makineye koyması için uzattı Jimin. Morali bozuktu fakat artık sebebi Yoongi değildi. Annesinin söyledikleri biraz etkilemişti onu. Gerçekten sıkıcı mıydı? Yoongi'nin ondan sıkılıp gitmesi fikri, endişelendiriyordu onu. Bu yüzden bulaşıklarla işleri bittikten sonra büyüğünü bileğinden tutup, kendine çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SATISFACTION ✓
Fanfiction[yoonmin] Park Jimin, doymak bilmez tatmin duygusunu her gece başka biriyle gidermeye çalışırken ev arkadaşının kalbini nasıl günden güne paramparça ettiğinin farkında bile değildi. !Kitap küfür, cinsellik vb. içerikler barındırmaktadır. Rahatsız ol...