Episode: 1

86 27 94
                                    

Bacaklarına değen krem her seferinde ürpermesine neden oluyordu. Tepeden tırnağa öfkeye boyanmıştı. Oturduğu klozet kapağından kalkarak buğulanmış duşakabinin kapısını paldır küldür çekip kapattı.

Benliğini saran sinir onu ele geçirmişti. Ne durmak bilmeyen yağmur başladığında geldi aklına dışarıya gelişi güzel havalansın diye bıraktığı pufları, ne de bir haberdi açık unuttuğu televizyon da hangi filmin döndüğünden.

"İşmiş!" diye mırıldandı aynada ki yansımasına. İngiltere kraliçesi gibi orta da salınan kızın yerinde şimdi laz damarına basılmış bir karadenizli vardı. "Sen kapıma gel bir daha göstereceğim ben sana işi."

Artık bazı şeylere dur demesi gerekiyordu. İpleri her zaman onun eline veremezdi. Ağırlığını koymalıydı değil mi?

Kurutma makinesini açmaya üşenip topuz yaptığı saçlarından bir kaç tutam sarkıyordu omuzlarına. Bozup yeniden yapmaya enerjisi yoktu. Hem böyle de tatlı ve şirindi.

Seksi mi? Hayır şimdi değil, 'marinaya gitmem gerek.' gibi bahanelerle terk edilmediği bir gece olacaktı. Ve değil onun kendisini öpmesine müsade etmek, aynı koltukta bile oturtmama kararını şimdiden vermişti.

Ah olmaz! Bu hamile kalmak isterken kendine ihanet olurdu. Al işte! Yine herşey o iş kolik adamın lehine dönmüştü.

Banyodan çıkıp hemen odasına geçerken kulağına bir ses ilişti. Açık kalan televizyonda sahnelenen bir filmin aksiyonlu kısmında olan görültülü efektlerin sesi.

Öylece durup bir kaç saniye aptallık yüzdesini sorguladı. Lanet olsun!

Loş koridorda çıplak ayaklarıyla merdivenlere yöneldiğinde beklemediği bir şey oldu. Yaşanmaması gereken bir şey...

Can havliyle trabzana attığı eli de kendisi gibi boşluğa süzüldü.

Gecenin ritmi onun haykırışları olmuştu.

'Ölüm olmaması gereken an da,
Hiç olmaması gereken biçimde çaldı kapıyı.
Ve acı, ilk kez bu kadar keskindi.'

                             💦💦💦

"Beni deli etmen için mi doğurdu ablam seni?" Özkan, yine haklıydı. Ama karşısında ki oyunbaz adamın her türlü onun bileğini bükeceğini biliyordu. Anın tadını çıkarmaktı onunkisi. Ne de olsa bir kaç saat sonra vali ve vekiller yine onun tepesine çıkacaktı.

Peki ya karşısında yayılarak oturan bu adamın rahatlığına ne demeliydi? Deri koltuğa yayılmış ne hatasını kabulleniyor ne de utanç duyuyordu.

"Bilmem." elinde ki fincandan son yudumunu alarak kulubunda ki çıkıntının üzerinde oyaladı büyük parmaklarını. "Sırf seni delirtmem için benim gibi birini çıkartmışsa, böyle bir eseri özel üretimde bırakması hata olmuş."

Gözlerini devirerek yeni word dosyalarının açılmasını bekledi. Savunmayı bu iş ona varmadan halletmesi gerekti. Kırklı yaşlarına gelmesinden değildi saçlarına yeni yeni düşen aklar veya yüzünde ki bir kaç çizgi. Hepsi bu adamın suçuydu. Onun arkasını toplarken verdiği mücadelelerin altın madalyonlarıydı.

"Çocuk istismarcısı bir milletvekilini yumruklamamı bu kadar sorun etme müdürüm. Nelerden kurtardın paçamı unutma." Alayla konuşuyordu. Normal günde iki cümleyi ard arda sıralamasına şaşılacak adamın böyle zamanlarda sözleriyle roman yazması kişilik bozukluğuna işaretti heralde.

"Koltuğuma otur derken rütbeden bahsettiğimi anlamamış olabilir misin diye sorgulamıyor değilim." Puslu, kahverengi gözleri ekrandaydı ama yine de ona laf yetiştirecekti. İşin sonunda kendi başı ağrısa da onun eline düşmesi keyif uyandırıcıydı. Hatta mutlu bile olduğunu söyleyebilirdi.

Ölüm EkseniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin