GİRİŞ

9.6K 454 471
                                    

Bölüm parçası:

 Ars Longa- Ceviz Renkli Sandıklar.

Güneş battı, ya da biz kaçırdık. Her ne olduysa bu hikaye bir zamanlar güneşi kaçıran herkes için.

*

Çocukluğunuzla ilgili anımsadığınız ve sizi inciten en net hatıra neydi?

Kendinizi hiç sahip olmadığınız bir anı kaybettiğiniz için hayal kırıklığı içinde hissettiniz mi? Sanki...sanki ona sahiptiniz, bir zamanlar elinizin altında; zihninizin dibinde, tam olarak istediğinizde ulaşabileceğiniz yerde olan bir şeydi ve gitti. Öyle hızlı kayboldu ki, arkasından koşmayı denemek aklınızdan bile geçmedi çünkü yetişemezdiniz. Aniydi. Göz açıp kapayıncaya dek gerçekleşmişti. O ana dek bir şeyin bu kadar hızlı kaybolacağını bile düşünmüyordunuz oysa. Nasıl? Nasıl? Nasıl? Tıpkı bir yangın alarmı gibi hep aynı sesi çıkartırdı kafanızın içi.

 Bazı hislerin anlık olduğunu düşünürdüm. Tıpkı son kullanma tarihi olan bir yiyecek gibi. Olur da gereğinden fazla buzdolabında tutarsanız bozulurlar ya da size zarar verirlermiş gibi. Bazı hisleri kalbimizde gereğinden fazla tutarsak ya son kullanma tarihleri geçer ya da bizi zehirlerlerdi. Bazı anıları gereğinden fazla hatırlarsak, bir daha şimdinin ne demek olduğunu bilmezdik. Uzun vadeye gelmez veya kefareti sonradan ödenemez hisler vardı. Aşktı ve ölümdü. Öfkeydi ve neşeydi. Eğer bir şekilde bu hisler uzun vadeye gelir, kefareti de ömürlük olursa, işler karışırdı. Birbirine savaş açmış hücrelerin bulunduğu bir bedenin içinde ruhunuz ne kadar barınabilirdi? Beni buradan kurtar. Kalbiniz yalvarıyordu. 

Kalbinize verecek bir cevabınız varsa bu ne olurdu?

İşte sahip olmadığımız anları kaybettiğimizi hissetmek, geriye kalan hayal kırıklığı ile mücadele etmek de aynı böyleydi. Bir anlıktı, sonsuza dek bizimle olmamalıydı. Yoksa tükenirdik. Tükendiğimiz gibi tüketirdik. 

Hiç sahip olmadığım bir şeyi kaybetmiştim. Belki de sahip olmuştum fakat o kadar kısaydı ki, hatırlamıyordum bile. Yasını tutmuş, toprağında ağlamıştım. Bir hatıraydı veya bir hayattı. Öyle hızlı kaybolmuştu ki, yakalayamamıştım. Şimdi kaybettiğim şeyin bile ne olduğunu hatırlamak güç geliyordu. 

Hiç sahip olmadığım bir hayatı, sanki bir ömür yaşamış da o ömre veda etmek zorunda kalmışım gibi hissetmiştim. 

Zehirlenmiştim.

Tükenmiştim. 

Ruhumu zapt etmeye hiç bu kadar ihtiyaç duymamıştım. 

Daha önce böyle bir şeyin mümkün olduğunu bile düşünmemiştim.

Kalbimi kendimden nasıl kurtaracağımı bilmezken olmuştu her şey.

Anlıktı.

Göz açıp kapayıncaya kadardı.

O ana dek bir şeyleri kaybetmenin bu kadar hızlı olabileceğini bile düşünmemiştim ve sonra, şöyle düşünmüştüm: Bir hatırayı sadece zihnimde özenle hazırladığım ve özenle yıktığım şekliyle hatırlayabiliyorsam bana ancak tek bir şeyi anımsatabilir. Güneşi. Çünkü sadece doğuşu ve batışı izlenmeye değer zannederdim.

Şimdi hatıra kaybolmuştu.

Güneş batmıştı.

Ya da biz kaçırmıştık.

En azından birimiz kaçırmıştı. Ama unuttunuz mu, birimiz güvende değilsek; hiçbirimiz güvende değildi. Birimiz kaçırdıysa, hepimiz kaçırabilirdik.

Merhaba, burada birileri var mı acaba?

Çok net bir giriş bölümü değildi ama birinci bölümden sonra gelip tekrar okursanız kavramak daha kolay olur. Ay'a Sığınan Meftun& Gül Dönümü'nde gördüğümüz Yusuf Koçak'ın hikayesi değil bu fakat onu burada göreceksiniz. Bir nevi onunla bağlantılı bir hikaye. Biraz heyecanlıyım, aklımda o kadar çok dönüp durdular ki nihayet yazıyor olmak çok tuhaf hissettiriyor. Burada, benimle olmanız hoşuma gider.

Birinci bölüm neredeyse hazır, yakında görüşmek üzere.

 Çok sever, çok öperim.





GÜNEŞİ KAÇIRANLARIN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin