Bölüm Şarkısı : Regina Spektor - The Call
"Ben öyle yapmazdım. Aptal kadın."
Sherlock bıkkınlıkla iç çekti. Gözleri kapalı bir hâlde koltuğunda oturuyordu. Yaşadığı son olaydan sonra, böyle bir konuşmayı dinliyor olması inanılacak şey değildi.
"Her neyse. Kaybolduğunu ilk o anda fark ettim. 'Koltuğun arkasına baktın mı?' diye sordum. Genellikle her şeyi koltuğun arkasına düşürür... değil mi tatlım?"dedi Mrs. Holmes, sol tarafında oturan kocasına dönerek. "Maalesef." diye onayladı karısını Mr. Holmes.
Sherlock ellerini, çenesinin altında kavuşturarak, bu çilenin bitmesini istedi sessizce. Ama kısa süre içinde bitecekmiş gibi de durmuyordu. Ya Sherlock onları kovmak zorunda kalacaktı ya da beklenmedik bir olay olacaktı. İlk olasılık daha olası duruyordu.
"Anahtarlar, bozuk paralar, kurabiyeler... Özellikle de gözlüğünü." diyerek, koltuğun arkasına düşen şeylere örnek vermeye başladı, Mrs. Holmes. "Gözlük..."diye yine onayladı karısını, Mr. Holmes. Mrs. Holmes'a kıyasla, pek konuşkan birisi değildi.
"Ona, 'Neden bir zincir alıp boynuna asmıyorsun?' diyorum. 'Ne, Larry Grayson gibi mi?' diyor." Tamamiyle başka bir konuya geçiş yapmıştı ve bunu yaparken hiç zorluk yaşamamıştı. Bu hâlleri de, 221B.'de kalma sürelerini uzatıyordu. "Larry Grayson..."dedi Mr. Holmes.
Oğullarıyla pek konuşma fırsatı bulamıyorlardı ve bulduklarında da bu şekilde 'bunaltıcı ebeveynlere' dönüşüyorlardı. Uzun süre görüşemeyince, anlatacak çok şey birikiyordu doğal olarak. Ama bu durum tek taraflı bir şeydi.
Sherlock'un zaman ayıracak daha önemli ve iyi işleri vardı ve bu yüzden hem kendi meselelerini düşünüyor, hem de anne babasını dinliyordu. Ama dinlemediği kısımlar çoğunluktaydı. Mrs. Holmes, konuyu gereksiz yere uzatıyordu ve bu da, Sherlock'ta zaten az olan dinleme isteğini neredeyse sıfıra indiriyordu.
Sherlock 'Bu kadarı yeterli!' modunda hızla koltuğundan kalktı. Çift kişilik koltuğun olduğu duvara doğru giderken,
"Sonunda piyango biletinizi buldunuz mu?"diye asıl konuya dikkat çekti.
Masaya basarak, anne ve babasının arasında kalan, dar boşlukta dikildi. Mr. ve Mrs. Holmes rahatsız olsalar da bu durumdan, bir şey söylemediler. Sonuçta 221B.'ye gelmek isteyenler onlardı. Oğulları, koltuğun azıcık kalan boşluğunda, ayakta dikiliyorduysa ne olmuştu?
"Tanrıya şükür ki evet. Başından beri koltuğun arasına sıkışmış. St. Paul'u, Londra Kulesi'ni gördük ama Parlamento Binası'na kimsenin girmesine izin vermiyorlar. Büyük bir tartışma varmış."dedi Mrs. Holmes, sitemli ve hüzünlü bir hâlde. Sherlock, duvarına astığı harita ve fotoğraflardan gözlerini ayırarak, annesine kısa bir bakış attı. Kapının aniden açılmasıyla, odada bulunan üç kişi de kapıya, gelen kişiye baktı. Sherlock'un kurtarıcısı gelmişti.
Sherlock hafif şaşkınlık ve sevinç içinde, "John?"
"Affedersin, meşgulsün."dedi John, utanç ve hüzün içinde. Konuşma için çok doğru bir zaman seçmişti gerçekten. Müşterisi olabileceğini nasıl olur da düşünemezdi? Ya da Mrs. Hudson'a sorabilirdi. Sherlock'a haber de verebilirdi. Bir nevi izin. Ama bu onun alışık olmadığı bir şeyi yapmak olurdu. Kim evine gitmek için izin isterdi ki? Ama John, orayı terk etmişti. Hâlâ oraya 'evim' diyebilir miydi? Buna hakkı var mıydı ki?
Sherlock aceleci bir tavırla, koltuktan inip, annesiyle babasını koltuktan kaldırarak, "Hayır, onlar da gidiyordu." dedi.
Mrs. Holmes, Sherlock'a bakıp, "Gidiyor muyduk?"dedi. Oğlunun aniden bu şekilde davranmasıyla afallamıştı. "Evet."dedi Sherlock katı bir ses tonuyla. Onlarla olan konuşmasını erteleyebilirdi ki bu onun için iyi bile olurdu. Ama John Watson ile olan konuşması? Hayır. Onu erteleyemezdi. Bu onun şansıydı ve ertelemek istemiyordu. Aralarındaki sorunu olabildiğince çabuk bir şekilde halletmek ve zihnini en azından bu konuda rahat bırakmak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE GAME IS OVER// JOHNLOCK
Fiksi PenggemarSherlock Holmes iki yıldır 'ölüydü'. Arkasında bir yaşam bırakmıştı. Ve şimdi, o yaşama geri dönme zamanıydı. Ama John Watson, 'dostunu' gerisinde bırakmıştı. En azından bırakabileceği kadar bırakmıştı. Yeni bir hayat kurmuştu. Peki yeni hayatında...