Şark

66 1 0
                                    

Musallat, hiç göz açtırmaz da Garb’ın kanlı kâbusu, 

Asırlar var ki, İslam’ın muattal, beyni, bâzusu, 

“Ne gördün, Şark’ı çok gezdin? ” diyorlar. Gördüğüm yer yer 

Harap iller, serilmiş hânümanlar, başsız ümmetler, 

Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar, 

Buruşmuş çehreler, tersiz alınlar, işlemez kollar;

Bükülmüş beller, incelmiş boyunlar, kaynamaz kanlar.

Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar; 

Tegallüpler, esâretler, tahakkümler, mezelletler; 

Riyâlar; türlü iğrenç iptilâlar, türlü illetler; 

Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar; 

Ekinsiz tarlalar, ot basmış evler, küflü harmanlar; 

Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar; 

“Gazâ” nâmiyle dindaş öldüren biçare dindaşlar; 

Ipıssız âşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar; 

Emek mahrûmu günler; fikr-i ferdâ bilmez akşamlar!... 



Geçerken, ağladım geçtim; dururken ağladım durdum; 

Duyan yok, ses veren yok, bin perîşan yurda başvurdum. 

Mezarlar, âhiretler, yükselen karşımda dûradûr; 

Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nûr? 

Derinlerden gelir feryâdı yüz binlerce âlâmın; 

Ufuklar bir kızıl çember, bükük boynunda İslâm’ın! 

Göğüsler hırlayıp durmakta, zincirler daralmakta; 

Bunalmış kalmış üç yüz elli milyon, cansa gırtlakta! 

* *

*

İlâhi! Gördüğüm âlem mi insâniyetin mehdi? 

Bütün umrânı târîhin bu çöllerden mi yükseldi? 

Şu zâirsiz bucaklar mıydı vahdâniyetin yurdu? 

Bu kumlardan mı, Allah’ım, nebîler fışkırıp durdu? 

Henüz tek berk-ı îman çakmadan cevvinde dünyânın, 

Bu göklerden mi, yâ Rap, coştu, sağnak sağnak, edyânın? 

Serendip’ler şu sahiller mi, Cûdî'ler bu dağlar mı? 

Bu iklîmin mi İbrahim’e yol gösterdi ecrâmı? 

Haremler, Beyt-i Makdisler bu topraktan mı yoğruldu? 

Bu vâdiler mi dem tuttukça bihûş etti Dâvûd'u? 

Hirâ’lar, Tûr-ı Sinâ’lar bu âfâkın mı şehkârı? 

Bu taşlardan mı, yer yer, taştı Rûh-ullah’ın esrârı? 

* *

*

Cihânın Garb’ı vahşet-zâr iken, Şark’ında Karnak’lar, 

Haremler, Sedd-i Çinler, Tak-ı Kisrâlar, Havernaklar, 

İrem’ler, Sûr-ı Bâbil’ler semâ-peymâ değil miydi? 

O mâziler, İlâhi, bir yıkık rüyâ mıdır şimdi? 

Ne yapsın, nâ-ümid olsun mu Şark’ın intibâhından? 

Perişan rûhumuz, hâib, dönerken bâr-gahından? 

Bu heybetten usandık biz, bu hüsran artık elversin! 

İlâhi, nerde bir nefhan ki, donmuş hisler ürpersin, 

Serilmiş sineler, kâbusu artık silkip üstünden. 

“Hayat elbette hakkımdır! ” desin, dünya “değil! ” derken.

Mehmet Akif Ersoy'un şiirlerin'den derlemeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin