İstanbul Haliç Kongre Merkezi 2016
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar, sevelim sevelim sevelim, sevebileceğimiz kadar. (Bedri Rahmi Eyüboğlu)
'Aylin'
Sahnenin arkasında bekleyen doktor adayları teker teker sahneye çıkmaya başladılar. Aylin'in yakın arkadaşı Esma heyecanla arkadaşının kulağına eğilip;
"Sanırım kalp spazmı geçiriyorum. Aylin heyecandan ölmek üzereyim!"
"Bende öyle tosbağa, fena halde titriyorum şu anda."
Üniversitenin ilk günü köyden geldiği için sınıftaki çoğu öğrenci Esma'yı dışlamıştı. Bu durum karşısında daha fazla suskunluğunu koruyamayan Aylin sınıftaki herkese haddini bildirip, Esma'ya yanında yer açmıştı. Esma köyden yeni geldiği için yurtta yer bulamadığını ve kampüse epeyce uzak olan akrabalarının yanında kaldığını söyleyince, Aylin Esma'nın ev arkadaşı olmasını istemişti. Aylin ve Esma üniversitenin ilk yıllarından itibaren sarsılmayan dostlukları ve başarılı ders notlarıyla, okulda dikkat çeken kızlardan olmuşlardı. Esma'nın duru bir su gibi saf yüreği ve dürüst arkadaşlığı Aylin'e çok iyi gelmişti. Evde ders çalıştıkları zamanlarda Esma'nın yaptığı esprilerle, karınlarına ağrılar girene kadar kahkahalar atıyorlardı. Esma Şanlıurfa'lı olduğu için yaptığı yemeklerde bolca acı kullanırdı. Acı yemeyi sevmeyen Aylin Esma'yla anlaşma yapmaya karar vermişti. Bundan sonra yemekler Aylin'den, bulaşıklar Esma'dandı.
Aylin mezuniyet günü hem mutlu hem de mutsuzdu. Esma'ya öyle alışmıştı ki, ayrılmak hiçte kolay olmayacaktı. Aylin heyecandan titreyerek yerleşebildi yerine. Salon hınca hınç doluydu. Sanki bütün gözler onun üzerinde gibi hissediyordu. Aydınlık ışıklar gözlerini kamaştırdı birden. Ellerini kaldırıp siper etti gözlerinin önüne. İçerideki aydınlatma ışıkları, Esma'yla birlikte odasının penceresinden seyrettiği yıldızlara benziyordu. Tek fark buradakiler daha bir yakınındaydı. Uzansa tutabilirdi sanki. Gözlerini şöyle bir içeride gezdirdi. Öyle kalabalıktı ki, ünlü bir sanatçının konseri olsa ancak bu kadar kalabalık olabilirdi diye düşündü. Davetlilerin oturduğu koltuklar üzerinde ki mezuniyet cübbesinin şeritleri gibi kırmızı renkteydi. Sahneye sandalyeler dizilmişti mezun olan doktor adayları için. Öyle heyecanlıydı ki soğuk soğuk terlemeye başladı. İçinden söylendi durdu kendi kendine;
Sakin ol Aylin, bu kadar heyecan yapacak ne var sanki. Alt tarafı mezun oluyorsun! Derin derin nefes alıp vererek sakinliğini korumaya devam etti.
Karşısındaki kalabalıkta anne ve babasını aradı gözleri. Bütün salonu gözden geçirdi ve sonunda annesi ile göz göze geldi. Annesi Halide Hanıma baktıkça sakinleşmeye başladı, ne çok severlerdi birbirlerini. Annesi ve babasına hiç benzemiyordu. Halide Hanım; sarışın, beyaz tenli, mavi gözlü, güzel bir kadındı. Salih Bey ise; esmer teni ve kahve gözleriyle orta denecek şekilde yakışıklı bir adamdı. Salih Bey zamanında Diyarbakır'da bulunan Dicle Üniversite Hastanesinde Başhekimlik yapmış, 1992 yılında da İstanbul'da özel bir hastaneden iş teklifi alınca köyden ayrılıp, Caddebostan'a yerleşmiş. Kendisi anne ve babasının aksine siyah saçları ve siyah gözleriyle oldukça dikkat çeken güzel bir kızdı. Annesi ona vakti zamanında ölen teyzesine benzediğini anlatırdı çoğu kez. Aklını kurcalıyordu, hiç mi fotoğrafı yoktu teyzesinin? Keşke bir kerecik görme şansı olsaydı. Kendi ismini duymasıyla düşüncelerinden sıyrıldı.
"Dr. Aylin Başaran"
"Dr. Esma Yılmaz, Dr. Murat , Dr. Fatih Akyıldız..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzaklardan Yakınlara
Tiểu Thuyết Chung"Koparılması mümkün olmayan tek bağ, anne ile evlat arasındaki bağdır." Kabuslarla dolu dünyasında tek umudu küçük kızının battaniyesine sinmiş kokusuydu. Yıllardır bıkmadan, usanmadan Dicle nehrine gidip kocasının yasını tutuyor, küçük kızının yoll...