Dicle, Tepebaşı
İyiler kaybetmez ama kaybedilir. (Peyami Safa)
'Dila'
Hayallerini bir bir gerçekleştirmeye başlamıştı, bugün yeni bir hayata atılıyordu Dila. Sabahın ilk ışıklarıyla kendisini okulun önünde buldu. Okuldan başka her şeye benzetti, kısa sürede nasıl eğitime hazırlayacağını bilemedi. Muhtar köyün gençlerine boya, badana işlerini yaptırmıştı, geriye temizlik, etraftaki uzun otların biçilmesi, sıraların ve yazı tahtasının yerleştirilmesi kalmıştı. Kollarını sıvayıp işe koyuldu, kendisini öyle işe kaptırmıştı ki kapının ardında Tarık'ın hayran bakışlarını fark etmedi. Narin bedeniyle dans eder gibi, neşeli bir şarkı mırıldayarak temizliyordu her yeri. Rüzgar vurdukça ayak bileklerine kadar uzanan beyaz turuncu çiçekli elbisesi bedeninin kıvrımlarını ortaya çıkartıp, bir görünüp, bir kayboluyordu. Saçlarını açık bırakıp, elbisesine uyumlu bir fuları taç gibi kullanarak, gözlerinin önüne düşmesini engellemişti. Tarık Dila'ya baktıkça daha önce yaşamadığı duyguları yaşıyordu, her defasında arkadaşlarına aşka inanmadığını tekrarlayan Tarık büyük konuştuğu sözleri hatırladı, içinden gülümseyip, "Demek ki aşk diye bir şey varmış." Tarık kapının dışında sessizce Dila'yı izlerken, Dila sınıfın tozunu aldı, camları silmek için sıranın üzerine çıkmak isterken dengesini kaybetti tam düşecekken Tarık'ın kollarında buldu kendisini.
"Aman dikkat Dila hanım."
Gözleri birbirine kenetlendi, Tarık durumdan memnundu, Dila hem korktu, hemde şaşırdı. Tarık bu sürpriz yakınlaşmadan sonra duygularından emin oldu, hayatının aşkı kollarının arasında donuk gözlerle kendisine bekarken, camın ardından yükselen sesle kendilerine geldiler. Kara Mürsel ellerini birbirine vururken yüksek sesle konuşarak kendi etrafında dönüyordu.
"Bakışlara bak bakışlara.. Bunlar birbirine sevdalanmış, sevda işi deli işi, köyün tek delisi ben değilim artık."
Tarık pencereden dışarıya atlayıp Mürsel'in ağzını eliyle kapattı.
"Ulan Mürsel nereden çıktın sen? git işine hadi."
Mürsel aynı şekilde şarkı söyler gibi yürüyüp gitti, giderken;
"Sevda akıl işi değil, deli işi deliii..."
Dila hemen kendisine çeki düzen verip, yüzünün kızardığını belli etmekten kaçınarak;
"Nasıl oldu anlamadım, sıranın ucuna basınca..."
"Evet gördüm, iyi ki buradaymışım."
Dila bu söze cevapsız kaldı. Tarık havada asılı kalan sözlerini yok etmek istercesine Dila'nın elinde ki temizlik bezini alıp;
"Yardım etmek istiyorum, bu yüzden uğramıştım."
"Aslında sıralar yerleştirilip, yazı tahtasını asarsan işin en büyük kısmı bitmiş olur. Bende camları silerim."
Tarık gülümseyerek başıyla onayladı ve işe koyuldu, derken köyden gençler ve muhtarda yardıma geldi, şen şakrak işleri bitirdiler. Dila mutluluktan uçuyordu, Tarık'la yaşadığı küçük kazayı çoktan unutmuş küçük öğrencileriyle son dokunuşları yapıyordu. Kız öğrencileri Dila'nın gözlerine bakıyorlardı, öğretmenlerinden çok etkilendikleri oldukça aşikardı. Dila'nın aklında okul ve öğrencilerden başka bir şey yokken, Tarık'ın da aklında da Dila'dan başka bir şey yoktu.
Okul ve lojman artık hazırdı. Dila bu akşamdan itibaren lojmanda kalmaya karar verdi. Hava kararmaya başlarken Dila herkese;
"Ellerinize sağlık, siz olmasaydınız 1 hafta uğraşırdım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzaklardan Yakınlara
Ficción General"Koparılması mümkün olmayan tek bağ, anne ile evlat arasındaki bağdır." Kabuslarla dolu dünyasında tek umudu küçük kızının battaniyesine sinmiş kokusuydu. Yıllardır bıkmadan, usanmadan Dicle nehrine gidip kocasının yasını tutuyor, küçük kızının yoll...