Bölüm 3

13 6 8
                                    

Hayat size seçenek sunmayı bırakıp sadece önünüze çıkan fırsatları yaşamaya zorladığında hissediyordunuz çaresizliği. Yapmak istemediğiniz şeyleri yapmaya zorlanınca güçsüzleşiyordunuz ve başka çıkış yolu bulamadığınızda kaybediyordunuz bütün umudunuzu.

Fakat bazen hayat ayağınıza takılan taşların altından yeni fırsatlar sunuyordu. Boşluktan düşerken hayatın bir yerinden tutunuyordunuz sıkı sıkıya. Bitti derken başlıyordu asıl hikaye ve böyle bitmemeli derken bitiyordu her şey.

Henüz beş yaşındaki bir çocuk küçük savaşçı ruhuyla hayattan kopmamaya direniyordu. Böyle bitmemeliydi çünkü. Yaşamalıydı değil mi? Hayatındaki herkesi kaybettikten sonra öylece çekip gidemezdi o da. Hem ölüler nereye giderdi? Bilmiyordu ki o.

Kafasında hep kendini tekrar eden anlar geçmişten ona kalan sayılı hatırasıydı. Hatta belki de tek hatırasıydı. Çünkü geçmişi yoktu. Hatırlamıyordu Elisa. Kim olduğunu, ne olduğunu nereden geldiğini bilmiyordu. Tek bildiği yeşil gözlü abisini son görüşüydü. Öncesi zifiri karanlıktı zihninde. Boşluktu.

Okuduğu kitaplarda aramıştı kendini hep. Çocukluğunu orada bulmaya çalışmıştı.  Küçük kitap karakterleri olmuştu onun çocukluğu. Bazen perilerle uçan sihirli bir kız olmuş, bazense soğuktan donan kibritçi kız olmuştu.

Kendine biçtiği yaşamlar onu hiçbir zaman küçüklüğüne taşıyamamıştı. Belki de beyni izin vermemişti o anıları hatırlamaya. Mutlu hissediyordu Elisa küçüklüğünü. Sanki mutluydu ve eğer onu öğrenirse şimdiki Elisa, ellerindeki kan damlalarının o kıza sıçratırdı. Tenindeki barut kokusunu sindirirdi o kıza. Sesindeki nefreti aşılardı. Bakışlarındaki soğukluğuyla üşütürdü onu.

Bakmadı, konuşmadı ve hissetmedi. Yalnızca Elisa oldu. Geçmişi dahi olmayan o kadın. Herkesin düşmanı oldu, en çok da kendinin.

Zehirli düşüncelerinin okuduğu kitaptaki mutlu karakterlere gölge düşürdüğünü hissetti bir anda ve kitabı yatağın yanına bırakarak yerinden kalktı.

Dev gibi evin içindeki sessizlik, yalnızlık kokuyordu ve o evdeki kimse bu kokuya yabancı değildi.

Kolundaki saate bakarak merdivenlerden indi. Koltuklarda oturmuş televizyon izleyen Taha'ya seslendi. "1 saat sonra çıkıyoruz." Taha onun göremeyeceğini bilse de kafasını salladı ve elindeki cips paketini buruşturup Elisa'nın arkasından mutfağa girdi.

Paketi çöpe atıp tezgahta kendine bir şeyler hazırlayan Elisa'nın yanında durdu. Kollarını bağladı ve tezgaha yaslandı. Elisa onun ne yapacağını anlamıştı. Fakat göz teması kurmuyor, konuşmak istemediğini anlatmaya çalışıyordu.

Taha derin bir nefes verdi. "Özür dilerim." Elisa'nın bakışları yine kendisine dönmediğinde devam etti. "Çok sinirliydim ve saçma şeyler söyledim. Söylememeydim. Seni istemeden kırdıysam özür dilerim."

Elisa'nın bakışları Taha'ya döndü. "Beni istesen de kıramazsın." Tekrar önündeki sandviçe döndü. "Haklı olduğun konularda da özür dileme."

Taha şaşkınlıkla önündeki kıza baktı. "Haklı olsam bile o şekilde haklı olmak yanlıştı. Düzgünce konuşabilirdim. Haklı olmak mutlu olmamı sağlamıyor."

Elisa elindeki tabakla masaya oturdu. "Sen çabuk ölürsün." Dedi sandviçini ısırırken. "Her şeyi kafana takmayı bırakman lazım." Elisa'nın bu rahatlığı Taha'yı şaşırtıyor, beklenmedik anlarda söylediği şeyler garip geliyordu.

Taha şirince gülümsedi. "Kızmadın yani." Elisa ağzındaki lokmayı bitirdiğinde Taha'nın gülümseyen suratına baktı. "O aptal gülümsemelerin bende işe yaramaz. Söylediklerin umurumda değil. Beni kırmadın ben izin vermediğim sürece de kıramazsın. Ayrıca yemek yerken rahatsız edilmeyi sevmem."

TârumarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin