Ben, sokak çocuğuyum abi.
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rûyalarında unutan
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına kaptıran çocuk var ya,İşte o benim,
O, benim abi...♧♣♧
İstanbul'a ilk uyanışımdı. Gözlerimi İstanbul için ilk açışım. Yerimi yadırgamıştım; tiner kokan bir odada, kirli kartonların üzerinde, dün tanıdığım bir çocuğun yanında uyumak çok sık yaptığım bir şey değildi. Saat kaçtı bilmiyordum ama Mıstık daha uyanmamıştı. Uyurken onu seyrettim. Gözleri her an açılacakmışçasına aralıktı. Vücudu, her an dışarıdan gelecek bir saldırıya karşı koyacakmış gibi gergin ve tedirgindi. Açık kahve saçları birbirine girmişti, tozluydu fakat kirli ya da yağlı değildi.
Boyu uzundu, zayıftı fakat kaslı bir vücut yapısı vardı. Üzerinde yağ içinde kırmızı bir tişört, altında buz mavisi delikli, kısım kısım kirli bir kot pantolon vardı.
Aniden gözlerini açtı. Birisi kolunu çimdiklemiş gibi sert bir açıştı.
"Günaydın"
"Sana da. Erkenciyiz, ne zamandır beni izliyorsun?"
"Sadece seni uyandırmamak için, bir de nereye gideceğimi bilmediğim için yerimden kalkmamıştım." Diye açıklamaya giriştim, " ne izlemesi?"
"Hı hı. Neyse bugün sana iş bakalım Aysel. " sonsuza kadar bana bakacak hali yoktu ya, tabii ki bu şehirde kendi lokmamı kazanabileceğim bir işim olmalı idi. Ciddiyetle ekledi,
"Ne yapabilirsin?"
"Hı?"
"İş diyorum, ne iş yaparsın? Daha önce yaptığın bir şey var mı?"
"Hayır, hiç çalışmadım önceden. Ama her işi yaparım. Seçenekler neler?"
Rahatladığını sezdim.
"Gel." Diyerek odadan çıktı. Az sonra o önde, ben arkada metruk binaya giden dar sokaktan aşağı iniyorduk. Bugün hava dünküne göre daha güneşli idi. İstanbul; tüm cömertliğiyle kendisini sergileyip, o eşsiz masvamavi denizinin üzerinde güneş ışınlarını raks ettiriyordu. Ara sokaktan ana caddeye baktığımda manzara böyle idi. İnsanlar çoluk çocuk sahile inmişlerdi, simit satanından balık tutanına hepsi bı güzel günü kendince değelendiriyordu. Sahile inmemizi beklerken Mıstık, köhnemiş dar ve kalabalık bir sokaktan sola saptı. Sokağın başka sokaklara çıkan girişlerinden birinden içeri girdi, peşinden merakla onu izliyordum. Küçük bir dükkanın önüne geldiğinde durdu. Burası dükkandan ziyade bir depoyu andırıyordu. Kısa boylu, şişman, orta yaşlı, esmer ve güler yüzlü bir kadın depoya benzer bu küçük alandan dışarı çıktı.
"Ooo, Mustafa hoşgeldin!"
"Hoşbulduk Fatoş abla, bak bu Aysel." Kadın baştan aşağı beni süzdü ardından gülümseyerek,
"Hoşgeldin kızım." Dedi. Uzun zamandır ilk defa biri bana 'kızım' diye sesleniyordu. Bunu düşünüp mutlu oldum. Mıstık sadede geldi,
"Abla Aysel aramızda yeni. Ona iş bakıyoruz, ilk aklıma sen geldin."
"Çiçek işi var, yapar mı?" Mıstık'a sorulmuş bu soru karşısında sustum, daha sonra Mıstık'ın dik dik bana bakmasıyla sorunun bana sorulduğunu anladım ve kızararak cevap verdim,
"Tabi tabi yaparım." Dedim aceleyle başımı sallayarak, " tam olarak ne yapacağım?"
"Oldukça basit.." diyerek açıklamaya girişti bu anaç, bir o kadar da sevimli kadın. "Çiçek satacaksın sattığın çiçek başına 50 kuruş alacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Yaşamlar
Ficção GeralBu hikayede, sokaklarda kaybolan hayatlar var... Yolda gördüğümüzde; yüzümüzü ekşitip, acımayla karışık tiksinç bir ifadeyle baktığımız, toplumsal ayıbımız olan o insanların yitip giden umutları var... Aysel, evinden ayrılmaya karar verdikten sonra...