Sabah uyandığımda Mıstık yanımda yoktu. Korku, kalbimi bir mengene gibi sıkarak sıvılaşıp damarlarıma hücum emrini verdi.
"Günaydın prenses!" Gülümsedi Mıstık. Odanın içine dalışı kalbimi sıkan mengeneyi yer yuf ettikten sonra tüm kalbim gülümsemesinin sıcaklığıyla doldu.
"Günaydın." Dedim küçük bir çocuğun çatlamış gül kurusu dudaklarıyla.
Mıstık'a açmaya utandığım büyük bir sorunum vardı, nerede banyo yapıyor oldukları. Yoldan geldiğimden beri banyo yapmamıştım ve kendimi kokuşmuş hissediyordum. Belki bazıları gibi duş jelim, Avrupa'dan gelen şampuanlarım yoktu ama kesin olan banyo yapmaya, en azından bir suyun altına girmeye ihtiyacım olduğuydu.
"Şeyy.." dedim tereddütle.
"Söyle!" Diye cevap verdi Mıstık. Tanrım! Bu çocuğun ani çıkışları beni çok korkutuyordu.
"Mıstık.."
"Hı?" Yumuşamıştı, daha rahat sorabilirdim artık.
"Ama gülmek yok..."
"Kızım söyle artık delirtme adamı!" Gözleri çakmak çakmak oldu. Mıstık'ın içinde bir psikopat yattığını hissediyordum. Daha fazla uzatmamaya gayret ettim ve utana sıkıla sordum,
"Nerede yıkanıyorsunuz?" Gözlerini kırpıştırdı.
"Bu muydu? Denize girilebilen yerlerde ya da halka açık havuzlarda duş kabinleri var genelde yıkanmak için buraları kullanıyoruz."
"Ayy sen ne kadar iyisin yaaa." Bu abartılı halim nedendi bilmiyorum ama boynuna sarılmıştım. Mıstık güven dolu kollarıyla beni sarmalamıştı. Kalbinin atışını duyabiliyordum. Tik tak, tik tak, Ay sel. Ne diyordum ben ya? Beni yavaşça kendi bedeninden ayırdı ve elleriyle omuzlarımdan tuttu. Gözlerime bakmaya başladı.
O an, zaman durdu. Bir kız ve bir erkek uzun süre göz göze gelirse aşk başlar derlermiş fakat ben ondan gözlerine ilk baktığım an, üstelik o benim gözlerime bakmıyorken vurulmuştum. O kahverengi iki dipsiz kuyusunda kaybolmuştum. Bir daha da kendime gelemedim zaten. Dünkü Cansu olayından sonra da iyice duygularımdan emin olmuştum. Gayet haklıydım, ki seven kıskanırdı. Ama bir yandan da emin olamadığım bir yön vardı. Mıstık, korunmasız bir mülteci gibi sığındığım İstanbul'un bana sunduğu ilk insandı ve ona karşı minnet duygusu besliyor olabilirdim. Aşk bu kadar basit olmamalıydı değil mi?
Gözlerime bakmayı sürdürürken uzanıp elimi tuttuğunda kafamdaki tüm acabalar kanat takıp bilmediğim diyarlara uçmuştu.
"Bizler öyle süslü cümlelerin insanları değiliz Aysel. Beceremeyiz öyle şeyleri. Ama şunu bil ki, ben seni çok seviyorum. Başka kimseyi değil, sadece seni. Kendimi de değil Aysel, senden başkasını sevmek sana ihanet gibi gelir. Dün duygularımı sana açmak konusunda kararsız kalmıştım senin de bana karşı boş olmadığını hissediyorum. "
Aslında şok olmamıştım ama şaşırmıştım tabi ki. Ben annemden sonra hiçbir insanın beni sevemeyeceğini düşünmüş, bu konuya dair tüm inancımı yitirmiştim.
Anlayışla başımı salladım ve hiçbir şey söylemeden ona tekrar sarıldım, bu anın büyüsünü bozmak olmazdı. Birkaç dakika birbirimize sarılmış halde durduktan sonra başımı elleri arasına aldı ve alnıma bir buse kondurdu.
"İyi ki benimsin." Daha sonra titreyen dudaklarıma indi ve kendininkilerle buluşturdu. Tüm kontrolü ona bırakmıştım, hem de uzun süredir. Dudakları dudaklarımdan ayrıldıktan sonra şöyle dedi,
"Hep benim kal."
Hep senin kalacağım Mıstık, sonsuza kadar senin olacağım!
Belki bir gün bizim de normal insanlar gibi anahtarıyla kapısını açtığımız bir yuvamız olur ve belki biz çocukluğu elinden alınmışlar, hak ettiğimiz mutluluğu yaşamaya başlarız?
Daha sonra Mıstık beni bahsettiği duş almaya uygun yerlerden birine götürmüş ve ben doyasıya yıkanmış, bedenimdeki ve ruhumdaki tüm kirlerden arınmıştım.
♧♣♧
Akşam saat dokuz gibiydi. Mıstık'la sahilde oturuyor, ilişkimizin ilk akşamını beraberce denizi izleyerek kutluyorduk. Deniz, koştura koştura yanımıza geldiğinde anın büyüsü bozulmuştu,
"Ali..." dedi nefes nefese,
"Ne olmuş Ali'ye?" Diye sorarken bir yandan da gözlerim Ali'yi arıyordu.
"Yok!" Dedi Deniz, "aklıma gelebilecek her yere baktım ama o.. o, yok işte..."
Bu dünyada sahip olduğu tek şeydi Ali Deniz'in.
"Bir sakin ol Deniz, en son ne zaman yanındaydı?" Diye sorguladı Mıstık,
"1 saat önce, Ali parkta oynuyordu beş dakikalılığına fırından poğaça almaya gittim, döndüğümde o yoktu." Gözlerine yaşlar dolu dolu yiyemediği poğaçaları gösterdi.
"Tamam sakin ol şimdi beraber arar buluruz Ali'yi." Dedi Mıstık. Küçücük çocuk nereye giderdi ki?
Dağılarak Ali'yi aramaya koyulduk, ben parka yeniden bakmaya gitmiştim, Deniz ile Mıstık yukarı sokaklara bakıyordu.
Bu saatlerde parkta hemen hemen hiç çocuk kalmamıştı, unutlarımın tükenme noktasındayken koyu renk bir araba parkın sahil yolu tarafında durdu, ağacın arkasından akşam karanlığında kendimi kamufle ederek arabayı izlemeye koyuldum. Bir adam kucağında bir çocukla arabadan inmişti. Çocuğa sarılıp onu yere bıraktıktan sonra arabasıyla gazlamıştı.
Paytak paytak bana doğru gelen bu çocuğun Ali olduğunu anlamam uzun sürmemişti.
"Alii?!"
"Ayşel abyaa" Ali'yi kollarımın arasına alıp sulu öpücüklere boğduktan sonra sordum.
"Nerelerdeydin Ali, annen ben Mıstık abin seni çok merak ettik."
"Bi abiy bana pamuk şekey aydi. "
"Hımm peki sen daha önce tanıyor muydun o abiyi?"
"Hayıy ama o çok iyi biyi."
"Bak Ali, biz seni çok merak ettik bir daha annenden habersiz kimsenin arabasına binme tamam mı?"
Şaşkın şaşkın yüzüme baktı Ali. Ve ben ondan daha şaşkındım. Hiç tanımadığımız bir adam neden sokakta gördüğü bir çocuğu arabasıyla gezdirir, ona pamuk şekerler alır, daha sonra hiçbir şey olmamış gibi onu aldığı yere getirip bırakırdı ki?
Ali'yi kucağıma alıp sahile doğru yürüdüm. Deniz ile Mıstık başları öne eğik, beni göremeyecekleri bir tarafa doğru yürüyorlardı.
"Deniiiiiiiiizzzzzz???" Bana doğru bakmaya başladıklarında Ali koşarak onlara doğru gidiyordu. Deniz ise ayaklarına 'olabildiğince hızlı koş!' emri vererek aradaki mesafeyi hızla eritmişti.
O an Deniz'in gözlerinin içindeki umutsuzluğun yerini umuda doğru bırakışına tanık oldum.
Ali'yi hiç bırakmayacakmışçasına kucakladı.
Mıstık ise şaşkınlıkla bana bakıyordu.
Başımızdan geçenleri bir çırpıda anlatmıştım.
"Nasıl yani?" Diye şaşkınlıkla bağırdı Deniz.
"Hiç tanımadığımız bir adam benim çocuğumu arabasına alıyor gezdiriyor ve sonra aldığı yere geri mi bırakıyor?"
"Aynen öyle." Diye düşüncelice mırıldandım.
"Peki yüzünü gördün mü?" Diye sordu Mıstık.
"Hava karanlıktı, değil yüzünü arabanın rengini bile net göremedim, her şey çok aniydi."
Bu esrarengiz olay karşısında hiçbir akıl yürütemiyorduk. Yapılanların mantıksızlığı karşısında olayları şaşkınlıkla izkemek, bir de payımıza düşen korkuyu iliklerimize kadar yaşamak dışında hiçbir şey yapamamıştık.
♧♣♧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Yaşamlar
Fiksi UmumBu hikayede, sokaklarda kaybolan hayatlar var... Yolda gördüğümüzde; yüzümüzü ekşitip, acımayla karışık tiksinç bir ifadeyle baktığımız, toplumsal ayıbımız olan o insanların yitip giden umutları var... Aysel, evinden ayrılmaya karar verdikten sonra...