Arkadaşlar bu benim ilk hikayem yorumlarınızı esirgemeyin, hepiniz çok değerlisiniz.
Gitmek için İstanbul'u seçmemin bir sebebi doktorların annemi İstanbul'a sevk etmek istemesiydi. Ben annemin yarım kalan hikayesiydim ve İstanbul, benim/annemin kurtuluşumdu/kurtuluşuydu.
Biletimi alıp koltuğuma yerleştiğimde dünyalar benim olmuştu. Arkamızda kalan her kilometrede, acılarımdan uzaklaştığımı ve yepyeni bir hayata giden yolda emin adımlarla ilerlediğimi hissediyordum. Artık hayatımda, üvey anne zulmü yoktu veya evde dönen olaylardan habersiz bir baba... hayatımın merkezini sadece ben oluşturuyordum ve artık hayatım benim alacağım kararlarla şekillenecekti. İstanbul benim hücrelerimin canlanışı, hayata yeniden doğuşumdu adeta.
Ama İstanbul'un beni korkutan yanları da yok değildi. İstanbul büyük bir metrapoldü ve karşıma neler çıkartacağını bilmiyordum. İnsanı korkutan en güçlü duygu zannımca, bilinmezlikti. Bu koca şehrin karşıma nasıl insanlar çıkartacağını bilmiyordum ve bu beni ürkütüyordu. Ya zehirden kaçayım derken batağa saplanırsam?
Bana sıcak bir yuva olacak mısın İstanbul? Milyonlarca insanı kucakladığın gibi beni de güven dolu bünyene çekecek misin?
Korkuyorum Anne!
Tutunamamaktan korkuyorum. Ya İstanbul'da ziyan olursam? Ya pisliğe batar da bir daha çıkamazsam oradan anne? Temiz kalmayı beceremez, sana layık bir kız olamazsam ? İstanbul benim kurtuluşum olacak mı anne? Anneler çocukları için en iyi şeyleri isterler bana yardım eder misin?Annem, mavi gökte tüm heybetiyle belirmişti. Ölüm hiç yaşlandıramamış, hiç yıpratamamıştı onu. Öyle kahredici bir güzelliği vardı ki. Bu kez yeşiller içindeydi. Gök mavisi gözlerinde elbisesinin etkisiyle yeşilimsi hareler oluşmuştu. Kömür karası saçlarını salık bırakmıştı, Güneş'e bakıyordu.
"Anne!"Yavaş hareketlerle bana döndü; yüzü üzgün, gözleri kırgın ve hüzünlüydü.
"Gidiyor musun kızım? Yolun açık olsun. Doğru bir insan olmaktan asla ödün verme. Ben hep buradan seni izliyor olacağım."Yaklaşıp alnımdan öpeceği sırada gözlerimi kapattım.
Gitmişti.
İçim hüzünle doldu. Rüyalarda bile kavuşamıyorduk annemle. Düzgün bir insan olacağım anne. Gökyüzünden hep beni izlediğini biliyorum, sana layık olabilmek için, 'senin kızın' olabilmek için elimden geleni yapacağım.
Otobüsün penceresinden dışarı baktım. Yolların kenarları; tarlalardan ağaçlık alanlara, ağaçlık alanlardan evlere dönüyordu. Tüm bunlar İstanbul'a yaklaştığımın göstergesiydi.
Saate baktım. Öğlen on ikiyi geçmekteydi. Geride bıraktıklarım yokluğumu fark etmiş miydi acaba? Evde değersiz bir eşya gibiydim. Yokluğum ancak şu şekilde fark edilebilirdi; üvey annem buyruklarını yerine getirecek birini bulamadığında. Gözümde yokluğumu fark ettikleri anı canlandırıp keyiflendim. Üvey annem bir daha asla bana zarar veremeyecekti. Kendi kızına kıyamayıp, bana acımasızca vurduğu tokatlar aklıma geldikçe kinleniyordum. Bunların hepsi çok geride kaldı öyle değil mi İstanbul?
Yolculuğun geri kalanını uyuyarak geçirdim. Nerede ineceğimi bilmiyordum bu yüzden korkacak bir durum yoktu. Özgürlük buydu işte! Beni bağlayan hiçbir şey yoktu. Kaybolmaktan korkmuyordum.
Kaybolmaktan korkmamak özgürlüğün ilk adımıdır. Bir şehirde, hiçbir yeri bilmiyorsanız o şehrin her yeri sizindir ve o yer keşfedilecek güzelliklerle doludur.
Kafamda bu düşüncelerle otobüsten indim ve sırtımda içinde birkaç parça eşyam, biraz da paramın bulunduğu eski sırt çantamla yürümeye başkadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Yaşamlar
Fiksi UmumBu hikayede, sokaklarda kaybolan hayatlar var... Yolda gördüğümüzde; yüzümüzü ekşitip, acımayla karışık tiksinç bir ifadeyle baktığımız, toplumsal ayıbımız olan o insanların yitip giden umutları var... Aysel, evinden ayrılmaya karar verdikten sonra...