7

1.8K 204 114
                                    

Islak saçlarım, esen rüzgarın etkisiyle dağılıyorken içime düşen ürpertinin önüne geçemiyordum. Oturduğum otobüs durağında bana eşlik eden minik kedi de tıpkı benim gibi rüzgardan sığınmak için buradaydı. Durağın iki plastik bariyerinin oluşturduğu köşesine sinmiş, meraklı gözlerle beni izliyor ve ben de bakışlarına karşılık vererek bu saçma durumu sürdürüyordum.

Ruh halim karışık olmakla birlikte, sabahtan beri önüne geçemediğim bir sinirim vardı.

Uyanır uyanmaz başıma giren keskin ağrıyla beraber, mutfağın zemininde sızıp kalmış olduğum gerçeği fiziksel anlamda bir çok acıya sebep oluyordu bedenimde. Daha da kötüsü, kokulara karşı hassasiyeti hat safada olan bireyseniz bu sizin için asla sorun bile sayılmamalıydı. Çünkü ben, en ufak kötü bir kokuda dahi midesi kalkan biri olarak, evi sarmış olan leş kokunun etkisiyle aniden uyanmış ve uyanır uyanmaz da banyoya kadar zor tutmuştum kendimi.

Geceden kalma ne var ne yok çıkartmış, devamında üstümdeki tüm kıyafetleri kirli sepetine göndererek bedenimi direkt duşakabinin içine sokmuştum. Yeniden temiz koktuğuma emin olduktan sonra da odama, evin temiz olan tek kısmına, gitmiş ve siyah bir eşofman ile sweati üzerime geçirdikten sonra bomboş bir şekilde tavanı izlemiştim.

Salon iki arkadaşımın artıkları ve cam kırıklarıyla doluydu. İlk deneyişimde sidik tadı aldığım ve bu yüzden daima nefret ettiğim bira kokusu evimin duvarlarına bile sinmişti. Tutulan boynum ve her nefes aldığımda sıkışan göğüs kafesim de bu duruma eklendiğinde bir daha asla arkadaşlarımın evimde içmesine izin vermeyeceğimi aklımın bir kenarına güzelce not etmeyi unutmamıştım.

Ellerim hemen yanımdaki telefonuma ulaştığında son aramalarda gördüğüm kişi ise işlerin ne kadar kötü gidebileceğinin en büyük kanıtıydı. Çok değil, birkaç gün öncesinde mahzende aramızdaki cinsel çekimin etkisiyle yakınlaştığımız ve Namjoon'un mekanında birlikte manşetlere düştüğümüz Taehyung'u görmek beklediğim son şey bile değildi. Uzandığım yerden ani bir hareketle doğrulduğumda yedi dakika  on dokuz saniyelik dilimde ne konuşmuş olabileceğimi tartmaya çalışıyordum. Zira ne zaman içsem ağzım açılır, dünyaya karşı sonsuz bir isyan ve dalga geçme isteğiyle dolup taşardım.

Uzun lafın kısası, rezil olduğumu en aptal insan bile anlayabilirdi.

Vakit kaybetmeden numarasının üzerine basmış ve sonunun nereye gideceğini asla tahmin edemeyeceğim aramayı başlatmıştım. Ne olup bittiğini deli gibi merak ediyor, ancak bunu yaparken de yerin dibine girmiş olabileceğimin olasılığıyla oldukça utanıyordum.

"Jungkook?"

Beşinci çalışta açtığı telefondan gelen uykulu ve hırıltılı sesi, onu uyandırmış olduğumu anlamamı sağlamıştı. Yine de devam ettim.

"Selam Taehyung, uyandırdım sanırım. Üzgünüm."

Sorun olmadığını belirten bir kaç mırıltıdan sonra asıl konuya geçmiş ve ne var ne yok bir çırpıda çıkarmıştım ağzımdan.

"Dün gece beni aramışsın ama o kadar içmişim ki hiçbir şey hatırlamıyorum. Önemli bir durum yoktu değil mi?"

Karşı taraftan gelen kıkırtılar ellerim altındaki telefonu daha sıkı tutmamı ve tüm bedenimin gerilmesini sağladığında diyeceği şeyi tüm dikkatimle bekliyor olduğumdan odamın açılan kapısından içeriye giren Jimin'i fark edememiştim.

"Sadece bilekliğini bende unuttuğunu söylemek için aramıştım. Ama yüzüme kapanan telefondan sonra sarhoş Jungkook'un pek de kibar olmadığını görmüş oldum."

Yüzüm dediği şeyle ekşirken bileğimdeki boşluğun idarkine henüz varmış, büyük annemin hediyesi olduğu için manevi değerinin büyüklüğü altında ezilmiştim. Bu yüzden tek bir saniye dahi düşünmeden "Ne zaman buluşuruz?" diye sordum. "İstersen dükkanına ya da her neredeysen oraya gelebilirim. Bilekliğimi geri almam lazım."

shiraz | taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin