19:23
Jimin'in beni eve bırakışından yarım saat geçmişti. Ayaklarım, hiç rahat olmayan koltuğumun üzerinden sarkarken, bedenim geniş yastıklara doğru uzanıyordu ve aklımdan geçen tek şey, bir an önce ehliyet almam gerektiğiydi.
Bir de, şu mavili.
Jungkook, kaldır şu kıçını da bir işe yara.
Kafamdaki şeytanlar kendi aralarında tartışırken parmaklarım hızla telefonuma gitmiş, tarayıcıyı açmıştı. Vante Şarap'ı aratmış ve çıkan sonuçları kaydırmıştım.
Klasiklerden olan kuruluş tarihi, tanıtım tarzı şeyler beklerken direkt olarak sosyal medyaları sallayan haberlerim çıkması şaşırtmıştı.
Kore'nin en büyük iş adamının oğlu, babasının Şaraphanesini devraldı!
"Baba parası yediğini anlamıştım," diye mırıldandım kendi kendime. O kadar sistematik bir yeri o maviliden bekleyecek halim yoktu.
Bir dakika.
Az önce dediğim şeyi unutun... Adam endüstri mezunu olduğu için yöneticilik yapması normaldi. Aptal Jungkook, tabiiki de o kadar sistematik bir yeri o maviliden bekleyebilirdin.
Ben ise, konservatuvar bölümünü birincilikle bitirmiştim ve yaptığım tek iş, arkadaşımın barında canlı müzik vermekten ibaretti.
Parmağımla ekranı biraz daha aşağı indirdiğimde, Taehyung'un fotoğraflarıyla karşılaştım. Benden tam iki yaş büyüktü ve fotoğrafların hepsinde saç rengi değişikti, saçlarını renkten renge sokmayı seviyor gibi duruyordu. Ve itiraf etmeliyim ki esmer tenine her renk ayrı bir yakışıyordu, sarı, siyah, kahve, kırmızı, mavi... Tanrım, bu çocuk neden modellik falan yapmıyordu?
Nefesimi verip daha fazla bakmamak adına sekmeyi kapatıp, telefonu kanepeye doğru fırlatmış ve iç çekmiştim. Bu gece sahneye çıkacaktım ve kesinlikle enerjik olmam gerekirken, birazdan hakkın rahmetine kavuşacak gibi hissediyordum.
Bir an önce toparlanıp hazırlanmalıydım. Hemen.
—
21:48Buz mavisi kotumun üzerine gelişi güzel geçirdiğim siyah tişörtü içime sokup, siyah bir kemerle tamamladığımda aynadaki görüntüme son kez bakıp, iç çektim. Dış görünüşüm fena değildi, ortalamanın üzerindeydim de denebilirdi fakat hayatım boyunca düzgün bir ilişkim olmamıştı, hatta en uzun ilişkim bir ayı bile geçmiyor desek yeridir ve genelde ayrılan taraf hep ben olurdum. Ya sıkılırdım, ya soğurdum. Sağım solum pek de belli olmazdı.
Aynadaki görüntüme son kez bakıp evden çıkarken, içimde tarif edemediğim bir huzur hissetmiştim ki... beş dakika bile sürmemişti.
Otobüsü kaçırıyordum.
Otobüs durağına yönlendirdiğim ayaklarım, adeta ışık hızında hedefine doğru giderken yarım saatte bir gelen otobüsün şoförü, sanki beni çırpınırken görüyor da duymazdan geliyormuşçasına önümden geçip giderken ben bu olanları öylece izlemiştim.
"Sikeyim, sikeyim. Dursana!"
Otobüsün arkasından koşup, yetişemediğimde bir siktiri daha çekip nefes nefese karnımı tuttuğumda saati ikinciye yokladım. Az sonra sahne alacaktım ve cidden hiç şansım yoktu. Tamı tamına on iki dakikam kalmıştı. Ben cidden ehliyet almalıydım. Bu eksikliğim artık gerçekten canımı sıkmaya başlamıştı. Hatta hemen yarın gidip başvurmayı falan düşünebilirdim.
Sırtımı otobüs durağının şeffaf duvarına doğru yaslayıp kısa bir süre düşündüm. Elim telefonumda Jimin'i aramaya gitse de yapamazdım. Bu sefer olmazdı. Her işim düştüğünde onu aramaktan yorulmuştum, üstelik şu an Yoongi ile birlikte olduğuna kalıbımı basarken...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shiraz | taekook
Fanfiction"Belki hemen şimdi mahzene ineriz ve hangi şarap tenime daha iyi gider bana gösterirsin." @ahtaepot