8

1.8K 199 52
                                    

Usulca cama vuran damlalar, esen rüzgarın etkisiyle birbirine sürtünen yaprakların iç gıdıklayıcı sesi ve arka planda çalıyor olan ancak henüz fark edebildiğim this foolish things, altımdaki bedenin dudaklarından aldığım şarapla karışık kadifemsi tadın verdiği zevki nostaljikleştirmekteydi.

Ellerimden bir tanesi, yudumlarımı paylaştığım arkadaşımın boynundan göğsüne doğru indiğinde bir süre orada dinlenmiş, ardından yeniden üst taraflara doğru ilerleyerek yumuşak tutamları acımadan kavramıştı.

Soluklanmak için dudaklarımızın ayrılmasını sağladığım ufak bir an, Kim Taehyung'un kalçalarımdan yakalarıma çıkan zarif ellerinin ani çekiştirmesiyle yeniden kavuşan nefeslerimiz, dolgun iki et parçasına samimi bir gülüşü bahşetmeme sebep olmuştu. Alt dudağına geçirdiğim dişlerimden sonra kazandığım inlemeyse kendimden geçmeme sebebiyet verebilirdi.

"Kim Taehyung," dedim istemeden kendimi geriye çektiğimde. "Kim sana inleyebilirsin dedi?"

Kızaran ve yer yer kanattığım dudaklarına ukala bir sırıtışı oturtmuş, kararan irislerinin yarattığı aurada hapsolan beni umursamaktan çok alaya alan bir bakışla gözlerimin içine bakmıştı.

"Jeon Jungkook," dedi soruma karşılık sorarak. "Kim sana beni öpebileceğini söyledi?"

Söylediklerinden sonra bir saniye bile durmamış, öncekilerden çok daha sert bir tavırla öpmüştüm onu bu sefer. Laflarımın bana karşı kullanılmasından nefret ederdim ancak yine de gülümseme isteğime karşı gelemiyordum.

O da bana uyum sağladığında, vahşileşen tavırlarımızla beraber saniyeliğine havalan bedenim koltuğun minderiyle buluşmuş, boynundan sarkan kolyesi burnumun hemen altındaki sus çizgisinde yerini alan maviliyi üstümde bulmuştum. Gözlerimizin birbirleriyle olan temasının kesilmesine izin vermeden sarkan kolyenin kaplan şeklindeki figürünü dişlerimin arasına hapsetmiş, o beni sakin bakışlarıyla seyrederken, yumduğum gözlerimle ağzımdaki kolyeyi emmiştim.

"Göründüğün kadar masum sayılmazsan, ha?"

Ensesindeki elim onu bana yakınlaştırdığında "Masum gördündüğümü düşünmüyorum," demiştim. "Özellikle tam da şu an, senin altındayken."

"Doğru," demişti o da yeniden dudaklarımdan soluklanmaya başlamadan bir kaç saniye öncesinde. "Benim altımdayken masum birine göre fazla seksisin."

Böylece yedi dakikadır bizimle olan Ella Fitzgerald, yerini kadim dostuna, trompetini can damarlarından biri sayıdığı Louis'ye bırakmıştı.

Saniyeler saniyeleri, şarkılar şarkıları takip etti. İkimiz de ilk andaki tutkumuzdan gram eksiltmeden ıslak seslerle öpüşmeye, birbirimizi sevmeye ve kendimizce takılmaya devam ettik.

Garip olan şuydu ki, amaçsız bir şekilde birlikteliği uzatmaktan haz etmiyor, bununla birlikte vakit kaybı olarak da görüyordum. Benim için kiminle ne yaptığım çoğunlukla önemli sayılmazdı fakat nedendir bilmem, anlık heveslerimin aniden sönmesiyle karşımdakinden çabuk sıkılırdım. Bugünse tüm zamanların aksine bir ilki yaşıyor, gülüşüyle cennetin kapılarını aralayan mavi saçlı çocuğun sonsuza dek beni öpmesi hissiyatıyla dolup taşıyordum.

Dillerimiz birbirleriyle yakaladığı uyumun eşliğinde dans etmeye devam ederken, kadehlerimizin hemen yanındaki siyah deri kılıflı telefon titremiş, ancak ikimiz de umursamamayı seçerek tenlerimizin temasını sürdürmüştük.

shiraz | taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin