BORAY
Ayakkabılarımı giyerken bir yandan da ceketimi vestiyerden aldım. Kapının dışına çıktığımda anneme haber vermek için "Çıkıyorum," diye seslendim. Ses vermediğinde umursamadan kapıyı arkamdan çektim ve hızla merdivenlerden indim.
Soğuk rüzgârın yüzüme nüfuz etmesiyle dudaklarım hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. Ellerimi ceketimin cebine yerleştirecekken çalan telefonla durdum ve pantolonunun cebine uzandım. Arayan kişinin Kuzey olduğumu görmem ile önce kalbim hızlandı, daha sonra kaşlarım çatıldı. Aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm.
"B-Boray."
Titrek sesi ile kaşlarım daha da çatılırken, "Kuzey?" diye sorarcasına konuştum. "Çok karanlık burası, arayacak kimse a-aklıma gelmedi."
Sesini her duyuşumda kalbimde ağrı birikiyordu. Sakin olmaya çalışarak, "Sakin ol, neredesin?" dedim ve yavaş adımlarımı hızlandırdım. Daha nereye gideceğini bilmiyordum bile. Saniyelik bir sessizlikten sonra konuştu. "Okulun yanında bir yerdeyim ama sikeyim ki bilmiyorum. Lütfen ç-çabuk gel."
Telefonu hızla kapatıp elimde tuttum ve ters yöne dönüp okula doğru yol aldım. Elimden geldiği kadar hızlı bir şekilde okula gitmeye çalışırken bir şey olmaması için yalvarıyordum. Karanlık fobisinin olduğunu biliyordum ancak şu ana kadar aklımdan tamamen çıkmıştı. İçimden milyon kez siktir çekip okulun yakınlarına gelmem ile rahatlamaya çalıştım.
Telefondan son aramalara girdim ve isminin üstüne basarak kulağıma götürdüm telefonu. Telefon çalmıyordu ve ben hâlâ nerede olduğunu bilmiyordum. Sinirle saçımı çekiştirip bir kez daha aradım. Bu sefer çalıyordu. Kısa süre sonra telefonu açtığında beklemeden konuştum. "Ben geldim neredesin?" Tam sessizliği bana korku vermeye başladığı sırada, "Bilmiyorum, Boray ama şarjım bitmek üzere ve feneri kapanacak," demesiyle siktir çektim. "Bağıracağım şimdi. Sesini duyduğunda söyle."
Anlamadığım şekilde mırıldandığında adıyla bağırmaya başladım boş sokakta. "Kuzey!"
Olduğum yerde gezerken bağırmayı da kesmiyordum fakat en sonunda nefeslenmek için durdum. Ardından, "Sesimi duyuyor musun?" dedim evet demesini umarak. Birkaç hışırtıdan sonra, "Hayır amına koyayım," dediğinde sinirlenerek ayağımı yere vurdum. Tekrar bağırmaya devam ettim ve hızla geçtim binaları.
Son bir kez, "Kuzey!" diye bağırmamla Kuzey'in de hattın ucundan "Boray!" diye bağırması bir oldu. Hışımla etrafıma bakınırken Kuzey tekrar konuştu. "Gelme amına koyayım, Ozan'ın işi bu." Ne dediğini umursamadan karşımdaki deponun kapısını açmaya çalıştım. Zorlanarak açarken telefonu da kapatıp cebime koydum. İçeri giren ışıkla beraber köşede oturmuş ve gözleri kısılan bedenle rahatlayarak yanına koştum. Yanına vardığımda arkamdan sertçe kapanan kapı ile "Aferin sikik! Sana gelme dedim," dedi Kuzey ancak umursamadım ve kollarımı boynuna doladım. "Sikerler Ozan'ı seni burada bırakamam."
Telefonun feneriyle gördüğüm kadarıyla saçları dağılmıtı ve dudağının kenarında yara vardı. Elimi yüzüne götürürken, "Ne oldu anlat," dedim ve yanına çöktüm.
Gözleri gözlerimden ayırmadan anlatmaya başladı. "Geçen gün dediğim gibi onlardan intikam almak için geldim buraya. Daha doğrusu okulun önünde. Sonra ikisi de tuttu beni, Sefa gözlerimi kapattı ve buraya getirdiler işte."
Alt dudağımı dişlerim ile ezerken elimi çektim ve kafamı geriye yasladım. "Sikeceğim kendimi. Kuzey çok özür dilerim, yemin ederim böyle olacağını bilmiyordum lütfen affet beni." Kaşlarını kaldırarak bana bakarken, "Sen bir şey yapmadım zaten," dediğinde duvarın içinden geçmek istedim.
"Ben yaptım. Karanlıktan korktuğunu çok önceden söylemiştim onlara. Ama harbiden ben bile unutmuştum korktuğunu, onların hatırlayacağı aklımın ucundan bile geçmezdi."
Korka korka yüzüne baktığımda görmeyi beklediğim öfkeli bakışlar ile yutkundum. Saniyeler sonra aniden yüzüme inen yumrukla inledim ve elimi yanağıma götürdüm. "Bunu hakettin," dediğinde ona katılarak mırıldandım. "Lütfen affet amına koyayım. Senden hoşlandığımı söyledikten sonra kasten yapmam bunu."
Öfkeli bakışlarının yok olmasını beklemek yerine dudaklarımızı hızla birleştirdim. Sadece dudaklarına bir öpücük bırakıp geri çekildim ve beklenti dolu bakmaya başladım.
Gözlerini benden uzaklaştırıp rastgele bir yere baktığında, "Her neyse, en azından şu an buradasın," dediğinde daha fazla bir şey yapmadığı için rahatladım ve "Ne yapacağız şimdi?" dedim. Omuz silkip "Bilmiyorum. Telefon bazen çekiyor bazen çekmiyor," dedi ve kafasını duvara yaslayıp yukarı baktı. Cebimden telefonu çıkarıp Batın'ı aradım. Az önceki gibi çalmadığında seslice küfür ettim ve kenara bıraktım telefonu.
Aramızda uzun bir sessizlik yaşanırken bundan rahatsız olarak kafamı Kuzey'in omzuna yasladım. Anında gerilen beden ile dudaklarımı yaladım ve "Hiç mi umudum yok benim?" diye sordum.
Cevabından korkarken, "Buradan bi' çıksak herkesin umudu var, amına koyayım," dediğinde göz devirdim. Ağzımı açıp cevap vereceğim sırada fenerin kapanmasıyla yanındaki beden hızla dikleşti. Telefonu eline alırken açmaya çalıştı fakat açılmadığında, "Siktir! Telefon kapanmış," dedi ağlamaklı bir sesle.
Elimi bileğine sararken, "Benim telefonumdan açarız, sakin ol," dediğimde itiraz ederek konuştu. "Ya seninki de kapanırsa? Birilerini aramamız gerekiyor sonuçta."
Haklı olduğu için pes ederek geri koydum telefonu. Karanlıkta fazla göremesem de titrediğini hissetmemle kollarımın arasına aldım bedenini ve kulağına yaklaşıp, "Korkma buradayım. Birazdan birini arayacağım ve söz veriyorum çıkacağız," diye konuştum ve burnumu saçlarına götürdüm. Kokusunu içime çekerken, "Sözünü tutmazsan sikerim seni," dediğinde güldüm ve "İstediğini yap," dedim.
Kollarım arasındaki beden biraz olsun gevşerken kafasının dağılması için bir şeyler düşündüm. Aklıma gelen şeyle emin olamayarak, "Kuzey Tekinoğlu roleplay yapsana," dedim ve kabul etmesini diledim. Aklını karanlıktan uzak tutmak için her şeyi yapmaya hazırdım.
Bir süre düşündükten sonra, "Söyle o Farat'a benim manyak olduğumu unutmasın," dediğinde ikimiz de kıkırdadık. Birkaç saniye bekledikten sonra yine, "Ayıp değil mi lan Farat abinizin mektubunu okumaya?" dedi ve bu sefer önce Kuzey, sonra ben güldüm.
"Bekle lan bekle ecelin geliyor. Bekle celladın geliyor, bekle." Tekrardan gülüp, "Ozan ve Sefa'ya itafen bu sanırım," dediğimde bana katılarak, "Tam olarak öyle," dedi.
Daha sonra tekar roleplay yaparak devam etti art arda. "Hayırdır ne yaylana yaylana konuşuyorsun yarram."
"Caz yapma lan sikerim belanı."
"Geldi yerli tavşan boku."
Sesini tam Kuzey Tekinoğlu gibi çıkarıyordu ve çok güzel yapıyordu bunu. Gülüşünden anladığım kadarıyla korkusu yavaş yavaş geçiyordu.
Cebimden telefonu çıkardım ve Batın yerine Göktuğ'u aradım. Birkaç çalıştan sonra açtığında aceleyle konuştum. "Göktuğ çabuk okulun yakınlarındaki gri depoya gel, Kuzey'le kaldık burada." Cevap vermesine izin vermeden kapattım telefonu.
Tekrar Kuzey'in kokusunu içime çekerken, "Geliyor Göktuğ, çıkacağız birazdan," dediğimde kafasını salladı. "Seni seviyorum, Kuzey."
Bunu ilk kez ve sesli bir şekilde ona söylemek kalbimin olmadığı kadar hızlanmasına neden olmuştu. Dudaklarım yukarı kıvrılırken Kuzey'de bana doğru döndü ve "Buradan çıkmak istiyorum artık," dedi. "Çıkacağız," dedikten sonra dudaklarıma uzandı. Uzun bir öpücük bıraktığında başım dönmek üzereydi.
---
MEDYAYA KOYAMADIM SAHNEYİ AMK
neyse ali'nin ölüm sahnesinden uyarlamak istedim🥺 daha duygusal ve kral bi sahne yoktur🥺🥺 ağlıyom
+ Kuzey Tekinoğlu karizmanın özzz evladıdır aksini iddia eden farattır