quatre.

66 10 24
                                    

Hilal kırgın hissediyordu.

Hilal zaten hep kırgın hissederdi ama bu kırgınlık bir ayrıydı sanki. 

Birisi kalbinin üzerine başka bir kalp koymuş gibiydi. Hilal böyle hissettiği zamanlarda kalbimin üstünde tonlarca yük var demezdi. Kalbimin üstünde başka bir kalp var derdi. Çünkü bilirdi ki bir kalp tonlarca yükten daha ağırdı.

Yusuf'un anlaması lazımdı. 

Ama Yusuf kör olmuştu sanki. Nasıl unuturdu Hilal'i?

Hilal'in sarılışlarını, ürkekçe yanaklarından öpüşünü, gülüşünü...

Verdiği sözleri,ettiği yeminleri...

Hilal ona hatırlatacaktı, ona bir zamanlar birbirlerini tamamladıklarını; gözyaşlarından öptüklerini hatırlatacaktı.

Elindeki şarap bardağını banka bıraktı ve bedenini Yusuf'a döndürdü.

"Yusuf?"

Hilal'in sesi Yusuf'un kulaklarına doldu. Titriyordu sesi, eskiden Yusuf Hilal'in sesi her titrediğinde çenesini öperdi Hilal'in. Zaten Hilal'in sesi ağlayacağı zaman titrerdi, Yusuf onu çenesinden öpünce bu bir işaret olurdu onlar için. 

"Ağla,rahatla." demekti bu Yusuf'un yaptığı. "Benim yanımda derdini anlatmayacaksan, hıçkırarak ağlamayacaksan ben neden buradayım, neden senin sevgilinim?" demekti.

Ama şimdi karşısında eski Yusuf yoktu Hilal'in. 

Evli barklı, karısını seven, iki tatlı çocuğun babası Yusuf vardı.

Yusuf Hilal'e baktı.

"Efendim Hilal?"

Hilal adının hakkını vererek tırnaklarını avucuna batırdı ve avucunda dört tane hilal belirdi.

Titrek bir nefes aldı ve gözleri Yusuf'un yüzük parmağına gitti. Parmağındaki yüzüğe bakarken fısıldadı.

"Bizi,bizi unuttun mu Yusuf?"

"Sen" diye fısıldarken;Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin